Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hadis İlminin Temel Meseleleri

Mehmet Görmez

Hadis İlminin Temel Meseleleri Gönderileri

Hadis İlminin Temel Meseleleri kitaplarını, Hadis İlminin Temel Meseleleri sözleri ve alıntılarını, Hadis İlminin Temel Meseleleri yazarlarını, Hadis İlminin Temel Meseleleri yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Peygamber'i tanımak, sadece onun siretini ve şemailini tanımak değildir; aslolan, bir medeniyet kurarken ona rehberlik eden ilke ve esasları tanımaktır.
İnci ve mercan kümeleri arasına kum ve çakıl taşlarının karışması, onları bütünüyle kıymetten düşürmez.
Reklam
Akıl-nakil ilişkisi açısından hadislerin değerlendirilmesi meselesi tarih boyunca İslam bilginlerini uğraştıran bir konu olmuştur. Ebû Hamid el-Gazâlî'ye (505/1111) göre, akıl ile nakil arasında çelişki görülen her yerde, sadece aklı esas alarak nakli reddetmek ne derece ifrat ve yanlışlık ise, nakli esas alıp aklı yok saymak da o derece aşırılık ve tefrit olur. Gazâlî'ye göre, bu konuda izlenecek en sağlam yöntem, aklı ve nakli bir ve beraber kabul etmek, birini diğerine tercih etmeden, ikisinden birine öncelik tanımadan anlamaya ve yorumlamaya çalışmaktır.
Bir diğer husus, Hadisin akl-ı selime/sağduyuya uygun olup olmadığının araştırılmasıdır. Çünkü Kur'an insana gelmiş ve onun aklına hitap etmiştir. İslam Peygamberi akl-ı selimin kabul etmeyeceği bir şeyi söylemez. Ancak aklın maddi olarak bir şeyi kuşatamaması ile bir şeyin aklın temel öncüllerine ters düşmesi ayrı şeylerdir.
"Her türlü bidat ve kötülük, ahad haberleri Kur'an ve meşhur sûnnete arz etmeyi terk etmekten neş'et etmiş- tir. Bazıları Hz. Peygamber'e ulaşıp ulaşmadıkları şüpheli olan ve kesin bilgi (ilmel-yakin) ifade etmeyen bu tür haberleri asıl kabul ettiler. Sonra da Kur'an'ı ve meşhur sünneti bu asıllara göre yorumladılar. Böylece tabi olması gerekeni metbû, kesinlik arz etmeyen bir şeyi de esas kabul heva ve bidate saptılar."
“Hicretin 2. (M. 624) senesi Bedir Gazvesi'nde Müslümanlara esir düşmüş Mekkeli okur-yazar müşriklerden fidye veremeyecek durumda olanların, on Medineli çocuğa okuma-yazma öğretmeleri karşılığında serbest bırakılacakları bildirilmişti ki bilgiyi maddiyata tercih eden böyle bir davranışın dünya tarihinde bir benzeri bulunmaz.”
Reklam
İslam medeniyeti –uygulama yönü ağır bastığından- büyük oranda bir sünnet ve hadis medeniyetidir. Öte yandan Sünnet ve Hadis Tarihi aynı zamanda yaşayan, canlı bir geleneğin yahut hadislerle sürekli canlılık kazanan bir geleneğin tarihidir.
Usul i Fıkh ın hadislere tatbikini adeta imkansız kılan diğer hususlar ise şunlardır : 1.Anlama yönteminin (istinbat metodu) büyük ölçüde lafzi delalet yolları üzerine bina edilmesi 2.Diğer unsurlara başvurmakla birlikte, 'dil unsuru' nu ön planda tutması 3.Kanun yorumlama yöntemlerinden 'lafzi yorumlamaya' öncelik vermesidir Bu nitelikleri taşıyan bir yöntemin uygulamaya konulabilmesi için, anlama ve yorumlamaya konu teşkil eden hadis metinlerinin iki vasfı taşıması gerekir : -Orjinal lafızların, Hz Peygamber den günümüze kadar hiç bir değişikliğe uğramadan gelmiş olması -Bu lafızların kanun vaz' etmek / koymak gayesiyle telaffuz edilmiş olması.
Gazali den 'akla dair'
Gazali, aklı dışlamaya karşı çıktığı gibi, ikinci planda kalmasının da doğru olmadığını savunur ve bunu şöyle ifade eder : "Her kim aklı yalanlar sa İslam ı da yalanlamış olur. Zira İslam ın doğru olduğu ancak akılla bilinebilir. Eğer akıl doğru bir delil olmasaydı, gerçek peygamber ile sahte peygamberi, yalancı ile doğruyu ayırt edemezdik. İslam akıl ile tespit edildiği halde İslam ın kendisi aklı nasıl yalanlayabilir? "
Gazali ye göre, akıl ile nakil arasında çelişki görülen her yerde, sadece aklı esas alarak nakli reddetmek ne derece ifrat ve yanlışlık ise, nakli esas alıp aklı yok saymak da o derece aşırılık ve tefrik olur.
Reklam
Kuran a ve meşhur sünnete arz
Hz Peygamber e ait olmayan Kuran a muhalif bir sözün ona isnat edilmesi en az ona ait hüküm ve hikmet ihtiva eden bir sözün reddedilmesi kadar yanlış bir davranıştır. Bu sebeple olsa gerektir ki Hanefi fakih ve usulcülerinden es-Serahsi şöyle demiştir. "Her türlü bidat ve hevanın aslı ahad haberlerin Kur'an ve meşhur sünnete arzını terk etmekten neşet etmiştir. Bazları Hazreti Peygambere ulaşıp ulaşmadıkları şüpheli oldukları halde ve kesin bilgi ifade etmemelerine rağmen bu tür hadisleri asıl kabul ettiler sonra da Kur'an ve meşhur sünneti bu asıllara göre yorumladılar. Böylece tâbi olması gerekeni metbu kesinlik arz etmeyen bir şeyi de esas olarak kabul ederek bidat ve hevaya düştüler"
Hz. Peygamber ve sahabe döneminde hadislerin hiçbir şekilde yazılmadığını savunanların ikinci grup gerekçelerine gelince, tarih boyunca, bilgi iletiminde ve malumat naklinde, hafıza ve ezberin mi yoksa yazı ve kitabın mı daha güçlü bir vasıta olduğu münakaşa konusu olmuştur. İlk asırlardan itibaren ezber ve hafıza tercih edilmiştir. Sokrat (ö. MÖ. 399-469), "Fikirlerimin ölmüş hayvan derilerine yazılmaktansa, insanların aklında ve kalbin de muhafaza edilmesini tercih ederim." demiştir. Kadim Hind dinlerinin bütün öğretileri şifahi rivayet yolu ile yayılmıştır. Hinduların yazılı kültüre geçişleri MS 8. veya 9. yüzyılda gerçekleşmiştir.
Sayfa 61
hadis yazımını yasaklayan haberleri şu muhtemel sebeplerle yorumlamak gerekir: a) Yasak, hadislerin Kur'an ile karışması endişesi ile konmuş, endişeye mahal kalmayınca da kaldırılmıştır. b) Yasak, hadislerin Kur'an ile aynı sahifelere yazılmasını önlemeye yöneliktir. c) Sadece vahiy kâtiblerini bağlayan bir yasaktır. d) Bizzat yazı ile ilgili bir yasaksa o zaman bu yasak sadece yazı işlerini iyi bilmeyen kimseleredir. e) Resmî bir tedvin işlemine yöneliktir.
Sayfa 61
37 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.