Ömer İbnü’l – Hattâb radıyallahu anh şöyle dedi:
Bir gün Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzurunda bulunduğumuz sırada, elbisesi beyaz mı beyaz, saçları siyah mı siyah, yoldan gelmiş bir hali olmayan ve içimizden kimsenin tanımadığı bir adam çıkageldi. Peygamberin yanına sokuldu, önüne oturdu, dizlerini peygamberin dizlerine dayadı,
"Bugün, geceyi gündüze katarak, hiç kimsenin hakkı zayi olmasın diye çalıştığım halde, yine korkarım ki, Fırat kenarında bir oğlak zayi olsa, Allah Ömer' den sorar."
(…)
Efendimiz Ömer’i tutanlara:
—Ömer’i serbest bırakınız,buyuruyorlar.
Bıraktılar.Ömer derhal Allah Resul’ünün huzurunda diz çöktü.Susuyor,manzara çok acayip ve gariptir.
Biraz evvel,korku ve telaş içinde olanlar,şimdi büyük bir hayret içindedirler.
Resulullah Efendimiz,yerinden kalktı.
Ömer’in kolundan tuttu ve onu ayağa kaldırdı.
Ömer dimdik,sakin duruyor ve isteyen,arayan,yalvaran bir bakışla Allah Resul’ünün gözlerinin içine bakıyor.
Efendimiz gayet vakur bir hitapla:
—Şehadet getir ya Ömer! Diyor.
Ömer’in nurlu kalbinden fışkıran Kelime-i şehadet,dudaklarından dökülüyor:
“اَشْهَدُ اَنْ لاَ اِلهَ اِلاَّ اللهُ وَاَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ”
Hz.Ömer Faruk (r.a.)
-Ya Hattap, ne yapıyorsun ?
El Hattap, bunlara hiddetle başını çeviriyor ve:
-Size ne oluyor, evladımı dövüyorum, diyor. Müdahale edenler, Ömer'in kazandığı büyük zaferi söylüyorlar. El Hattab da hayretler içinde kalmıştır. Yüzü gülüyor ve oğluna dönerek:
-Ömer ,oğlum, diyor. Öyleyse artık seni dövmeyeceğim, bugünden itibaren de develere başka bir çoban tutacağım. Sen okumaya da heves ediyorsun, istediğin gibi çalış.
Ömer utanarak babasının yüzüne bakıyor:
-Baba, diyor. Senden şikayetçi değilim. Daima sana itaat ettim ve şunu da biliyorum ki, bu zafer senin dayaklarının ve benim sabır ve itaatimin mükafatıdır!