Anıları günlüklerden ayırmak da gerekir. Günlük, günü günene saptanan olaylar, düşünceler, duygularla oluşur. Anı ise üstünden uzun yıllar geçmiş olayları dile getirir.
Yazarlık sanatı Latin yelkeni de sanılmamalıdır. onun üstünde şıpşıp terliklerle bile dolaşılmaz. Kadifeyi biçeceksiniz ama o, neyin nesi?
Velventin kadifesi mi, yoksa çizgili Cenova kadife, lüleli kafife mi? Çubuklu mu, desenli mi, düz mü, yoksa cehennrm kütüğü mü? Topunu geleneğiyle bileceksiniz ki ona göre makas şıkırdatacaksınız.
Diyeceğim, konular Karşısında çok uyanık ve çok soyunuk olmak, bir yazı ne zaman yazdır, ne zaman değildir, onu gözden uzak tutmamak gerekir.
Dünyanın lamalifini oynatmış bir yazar, Rabelais, şöyle demiştir.
Paris çansız olamaz vesselam.
İlk yazım da, «Nezakettenmiş» adını taşıyordu. Bu da pisboğazlığımın bir öyküsüydü. Annemle konuk gittiğimiz evlerde sunulan şerbetlerin sonuna kadar içilmeyip, bardağın dibinde, hiç değilse, bir parmak bırakılmasına katlanamayan bir çocuğun çığlıklarıydı bu. Bu yazıyı da sekiz yaşımda yazdığımı çok iyi bilirim. O vakitler Serçe adındaki edebiyat dergisinin ikinci sayısında yayınlanmıştı. Serçe benim dergimdi. 16 sayfa ve daktilo kağıdı büyüklüğündeydi. Elle yazılırdı. Tek nüshaydı. Tek okuru da bendim. Bir aralık, yazısı güzel bir arkadaşım dergiyi yazmayı üstlenmişti ama yazılar yine benden çıkardı.