"Yahu nedir, bunlar bu milleti süzme salak mı sanıyorlar? Kimsenin kafasının çalışmadığından emin görünüyorlar: yani onlar, zemin ve zamana göre, ağızlarına geleni söyleyecekler; halk da doğru mu eğri midir araştırmadan, onlara inanacak?"
Sonra öğrencilere bulaşıp, aktivist sol ve sağ öğrenci hareketlerini kullandılar; o sayede, iki ‘ara rejim’i ve bu rejimlerin onlara sağladığı çıkarları zimmetlerine geçirdiler. Nihayet, PKK ile, öğrencilerde de bulamadıkları ‘taban’a sahip bir istikrarsızlık faktörünü bulduklarını sandılar. İşin birkaç yıl sonra, Sünni/Alevi kışkırtıcılığına dökülmesi, o tecrübeden de istedikleri sonucu alamadıklarını göstermez mi? Türkiye’yi zaten öcü olarak görmeye hazır dış ülkelerde, arzu ettikleri olumsuz imaj yaratılsa da, Türkiye’de halkın arasında geniş ölçüde bir Türk/Kürt çatışması yaratılamıyordu; dahası, Ankara ağırlığını koyunca, Güneydoğu’da bir ara gerçekleşir gibi görünen, PKK/Kürt irtibatı da kesilmişti. İşte o zaman, Sünni/Alevi kartını oynamayı uygun görüyorlar.
Önce 'İngilizce öğretim veren kolejler' özel olarak örgütleniyor, kolejler moda haline dönüştürülünce, devletin kendisi İngilizce üretime geçerek, Anadolu Liseleri'nde kafası Amerikanca işleyen yeni bir tür öğrenci yetiştiriyor, bu yetmezmiş gibi, İngilizce eğitim yapan üniversiteler açılıyor. Eğer bugün konuşurken yarı yarıya İngilizce kullanan 'aydınlarımız' varsa, bunu yıllardır süren bu 'küreselleşme' sürecine borçlu değil miyiz?
Sayfa 415 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Liberallik, gelişmekte olan ülkelerin ekonomisi için “itaat liberalizmi”dir; çünkü o ülkenin ekonomisi, “Sistem”in -onun köpekleri olan Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası’nın- “güdümüne” girmiştir; bu girişin iyi bir sonuca ulaştığı asla görüşmemiştir