.
Öz konusunu yitiren din, kimi zaman, kendi hayallerine kapılmış saf kimselerin; kimi zaman, büyük amaçlar güden kudretli, yiğit kişilerin elinde, basit ve saf insanı idare etmeğe yarayan siyasi bir araç olarak kullanıldı.
.
.
Ey hakikatin dostu! Sana daha önce de söyledim. İnsan, boş yere, felâketlerinde karanlık ve muhayyel âmiller görüyor; boş yere, acılarına esrarlı sebepler arıyor... Evrenin genel düzeni içre insanın hali elbette ki engellere kul köledir, elbette ki onun hayatına üstün kudretler hükmeder. Ama bu kudretler ne bir kör kaderin buyrukları, ne de görülmedik, acayip varlıkların hevesleridir. Bir parçası olduğu dünya gibi insan da, gidişleri düzenli, neticeleri ve özleri değişmez tabii kanunların boyunduruğu altındadır. İyilikler ile kötülüklerin ortaklaşa kaynağı olan bu kanunlar hiç de uzak yıldızlarda yazılı yahut esrarlı kitaplarda gizlenmiş değildir; yeryüzündeki varlıkların tabiatlarında, onların hayatları ile birleşmiş olarak, her zaman, her yerde insanın karşısındadırlar; onun duyularına hükmederler, zekâsına yol gösterirler, yaptığı her işin cezasını ve mükâfatını verirler. İnsan bu kanunları tanımalıdır! Kendisini çevreliyen varlıkların mahiyetini, kendi öz mahiyetini anlamalıdır o zaman, acılarının sebeplerinin neler olduğunu, bunlara ne çareler bulunabileceğini öğrenir.
.
.
HALK
Bizim topluluğumuzda ne iş yaparak yaşarsınız?
İMTİYAZLILAR
Biz çalışmak için yaratılmadık.
HALK
Öyleyse bunca serveti nasıl edindiniz?
İMTİYAZLILAR
Sizi idare etmek işini üstümüze alarak.
HALK
Nasıl! Biz yorulalım, siz keyif sürün! biz biriktirelim, siz saçıp savurun! Servetlerin kaynağı biziz, siz onlara konuyorsunuz; bunun adına da idare etmek diyorsunuz!.. İmtiyazlı sınıf, bize yabancı olan ayrı zümre! kendi başınıza bir millet kurun da nasıl yaşıyabileceğinizi görelim.
.