Öne Çıkan Hayal ve Gerçek kitaplarını, öne çıkan Hayal ve Gerçek sözleri ve alıntılarını, öne çıkan Hayal ve Gerçek yazarlarını, öne çıkan Hayal ve Gerçek yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kitaba girmemiş ad koyarsanız çocuklar bön olur, bu dünyada rahat edemedikleri gibi, öte dünyada hesap verirken de şaşırırlar, bönlüklerinden hesabı doğru dürüst veremezler, demişti Hoca.
«Solcuların yazdıkları doğruymuş. Zenginler hep sömürmek istiyor. Devlet, belediye onlar için olsun istiyor. Yağ kıtlığında kırk dört teneke yağ geldi. Lokantacılar başkanına otuz sekizini verdim almadı. Hepsini istiyor. Onu da ne edeceği belirsiz. Vatandaş ölse umurlarında değil. Arsa onlara bedava verilsin, vergi alınmasın... Baktım ki biz havanda su dövüyormuşuz. Helâlinden vatan millet ama Sakarya değil bundan sonra. Senin anlayacağın, nice serüvenden sonra Hocan kendini buldu. Tebrik et. Evet Makal, solcuların yazdığı doğruymuş...»
İnsan olarak yaşamak, birçok erdemlere sahip olmayı gerektirir ama, hocaların sözlerine inanacaksak bir insan olarak yaşamak olanaksız. Ya anandan doğar doğmaz talihin yardım edecek, cennete hurilerin yanına gideceksin dünyaya gözlerini açmadan ya da yaşayıp elinde olmadan bir sürü günaha girecek, cayır cayır yanmayı göze alacaksın.
Şu dert, ezinç ve sömürü dolu dünyada, sevince, kedere değecek ne var ki, her şeye ağlıyorum ben? Belki beni ağlatan şey, dünyanın sevince, kedere değmediği halde, üstelik insanı ağlatmasıdır.
Çünkü, güveyin akrabalarından biri, elinde tüfekle dışarda bekler. Oğlan işini bitirir bitirmez, verilen haber üzerine tetiğe dayanır. Bu, gelinin kız çıktığının ve güveyin bağlı olmadığının açıklanmasıdır. Onun için, güveyin işi çok ivedi tutması gerekir. Daha birbirleriyle koklaşmadan tanıkları olan kanlı çarşafı dışarıdakilere teslim etmek zorundadırlar.
Sorunun çözümü bu kadar kolay olmamakla birlikte, köylüye «faydalı» diye salık verdiğimiz nesnelerin yararını elle tutulur ve gözle görülür bir biçimde gösterirsek, düşüncelerimizi yadırgamadan kabul ettiklerini görürüz. Yalnız iyiliğini kabul etmekle kalmazlar, yararını gördükleri eşya ya da maddeyi, elleri yeterse evlerine alırlar. Almasalar bile, inanmaları da bir kazanç değil midir?
Öğretmen arkadaşlardan birisinin babası, oğlunu okutup «öğretmen» ettiğine bin kere pişman. «Şinciden sonra millet hep hocaya dönecek, ne ettim de Faruğu öğretmen ettim? Hoca olsaydı şimdi aldığı paranın birkaç mislini aldığı gibi, saygınlığı da olurdu,» diyor ve küçük oğluna her gün evde arapça ezan alıştırmaları yaptırıyor. Eski yazı öğretiyor. Çocuk okula geliyor, dilsizleşiyor sanki.