Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hazar Yahudi Tarihi

Douglas Morton Dunlop

Hazar Yahudi Tarihi Sözleri ve Alıntıları

Hazar Yahudi Tarihi sözleri ve alıntılarını, Hazar Yahudi Tarihi kitap alıntılarını, Hazar Yahudi Tarihi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Zeki Velidi’nin Gardizi’den aktardığına göre Romalı bir memuru öldüren Kırgızların ataları önce Hazar kağanının mahkemesine çıkarılmış ve daha sonra Yenisey civarına giderek yerleşmişlerdir. Fakat Kırgızların erken dönemlerde Doğu Avrupa’da yaşamış oldukları ve Hristiyanlığın başlangıcında Uralların güneyinde bulundukları inancı ile Zeki Velidi Hazarlar için erken dönemlerden bahsetmenin bir anakronizm olduğunu düşünmemektedir.Bunlar, Hazarların eski çağ dönemini oluşturmak için oldukça dikkate değer iddialardır. Zeki Velidi’nin başvurduğu temel İslamî kaynak Gardizi’dir (1050 civarı) ve anonim olan Mucmel et-tevarih ve’l-kısas daha geç dönemlidir (yine de VIII. Yüzyıl İbn el-Mukaffa’ya ve İslam öncesi Fars kaynaklarına kadar). Fakat görünüşe göre Hazarların Hunlardan daha önce var oldukları görüşü destek kazanmaktadır.
Ayrıca Artamonov, Poliak ve Zajaczkowski’nin Hazarların tari hiyle ilgili problemlere farklı bakış açılarından yaklaştıkları kapsamlı çalışmalarından söz etmem gerekir. Artamonov’a ait Ocherki drevneishei istorii Khazar isimli eser 1937 yılında çıkmıştır. Bu kitap, Hazarların ilk dönemlerini kapsamaktadır ve verilen son tarih M.S. 738’dir. Yazar, önsözünde şark dillerini bilmediğinden bahsedip bir arkeolog gibi yazmakta olduğunu söylemektedir. Artamonov, özellikle kendi ülkesinin tarihiyle ilintili olduğu için Hazarlarla ilgilenmektedir. Sınırlamalara rağmen onun çalışması oldukça objektif bir yaklaşım sergilemektedir.
Reklam
Tartışmanın sınırlı kelimelerle ve açık bir biçimde ortaya konulması takdir edilir türdendir. Ayrıca bu çalışmalara ek olarak daha önce hiç yayınlanmamış olan İbni Fadlan’ın İdil Bulgarları üzerine yazdığı gezi notlarının Prof. A. Zeki Velidi Togan tarafından düzenlenmiş hali mevcuttur.
Ayrıca, bildiğim kadarıyla bu konuda şimdiye kadar kullanılmayan Çin kaynaklarındaki Hazarlarla ilgili verilerden yararlandım.
Peki neden Guzlar Hazarlara saldırdılar veya en azından Rusların yanında yer aldılar? Bunun sebebini yalnızca Guzların bir dönem Hazar İmparatorluğu’na vergi vermek zorunda kalmasında aramak çok yanlıştır. Çünkü özellikle devlet dininin Musevilik olarak ilanından ve ikili krallığın kurulmasından sonra, hem yerli halka ve reayaya yapılan zulüm artmış, hem de Yahudi meliklerin kurnazca politikaları sonucunda Peçenekler Guzlara, Guzlar Peçeneklere, Bulgarlar Guzlara.. elhasıl o bölgede yaşayan Türk halkları birbirlerine saldırmak zorunda bırakılmışlar, bir birlerini itmişler, kırmışlar, ama sonuçta hep kârlı çıkan Hazarya’daki Yahudi yönetim olmuştur. Fakat Rus tarihçisi Gumilev’in kaydettiği gibi, Yahudi yönetim tarafından ezilen Hazarlar, Rus-Guz ortak saldırısı sırasında kıllarını kıpırdatmamışlardır. Nitekim Arap kaynaklarında da saldırı sırasında Hazarların kağanlarının yanında şöyle bir görünüp, kısa bir çatışmadan sonra dağıldıkları belirtilmektedir.
Theophanes’in aktardığı bilgilere göre Bulgarlar (Onogundur-lar), liderleri Kubrat önderliğinde Kuban bölgesinde güçlü bir biçimde organize olmuşlardır. Kubrat, 650 dolaylarında öldüğünde geride kalan beş oğluna birlik içinde olmalarını ve bağımsız bir hükümdarlık kurmamalarını emrederek sahip olduğu toprakları bıraktı, ama oğulları bu tavsiyeye uymadılar ve büyük kardeş bay baba mirasını devralırken, diğer kardeşler ayrılıp gittiler. İkinci kardeş Kotragus Don nehrini geçip Batbay’ın bölgesinin karşısına yerleşirken, üçüncü kardeş Asparuh, Dinyester’in batısındaki bölgeleri işgal etti. Dördüncü ve beşinci kardeşler ise Tuna’yı geçerek uzaklara gittiler. Bundan dolayı Theophanes tarafından “Sabık Sarmatya’daki Berzilya’dan çıkan büyük bir ulus” olarak tanımlanan Hazarlar, Karadeniz bölgesine yayılarak hâkimiyet kurmuş ve bölge halkını vergiye tabi kılmışlardır.176 Bu büyük değişim, Asparuh’un Tuna’yı geçip şimdiki Bulgaristan topraklarını fethetmesiyle 679 yılında gerçekleşmiştir.
Reklam
Hazar Kağanları Fağfurlar ve Şâhenşâhlarla denkti.
Dolayısıyla burada bizi ilgilendiren konu Semerkandî’nin Hazarları ne şekilde sunduğudur. Arap ve Fars kaynaklarının yanı sıra diğer eserlerde görüldüğü üzere, Hazar kağanı İslam öncesi dönemin büyük hükümdarı olarak geçer ve Çin ve Sâsânî hükümdarlarıyla aynı düzeydedir. Bu şekilde gerçekliği tam olarak ispat edilmeyen yazılarda gördüğümüz kadarıyla, eski Hazar kağanının büyüklüğü konusu genel olarak sabittir. O, burada kendisini müziğe ve şaraba vermiş bir dinsiz veya gayr-ı müslim şeklinde resmedilir. Sonraki dönem Hazar kağanlarında görülmeyen biçimde etrafı cariyelerle çevrelenmiş ve toplumdan tecrit edilmiş bir yaşam sürmüştür. Ayrıca Arap prensi ona oldukça hürmetkâr bir biçimde davranmaktadır. Dahası o, bilgili ve içtendir ve basit bir mantık çerçevesinde insan ilişkilerini sürdürmektedir. Ancak bütün bunların, tarihî gerçeklikle hangi boyutlarda örtüştüğünü söylememiz mümkün değildir.
Marquart, el-Beyda’ya ulaşılmış olduğunu kabul etmemekte ve Taberi’nin Belencer’e düzenlenen seferin tarihini yanlış verdiğini iddia etmektedir. Marquart’a göre bu olay 32/652 yılında gerçekleşmiştir. Taberi H. 32 yılı öncesi Müslümanların fetih hareketlerinin önlenemez biçimde sürdüğünü defalarca tekrarlamış olmasına rağmen, Balazuri’de 22/642 yılında Belencer’e düzenlenen bir Müslüman saldırısı hakkında herhangi bir malumat yok. Mar-quart, Belencer’e düzenlenen Arap saldırısıyla ilgili vermiş olduğu tarihe bir gerekçe göstermiyor. Halbuki İbni Haldun, Abdurrah-man’ın Hazarya ve Belencer üzerine sürekli saldırılar düzenlediği konusunda kesin bir yargıya varmamaktadır. Taberi ayrıca gayet sarih bir şekilde H.22 yılında ilk hedef Belencer olmak üzere Ab-durrahman’ın Hazarya’ya düzenlediği saldırıların müteakip yıllarda birçok kez tekrarlanacak olan hücumların ilk aşaması olduğunu kaydetmektedir.Bu ifade karşısında Balazuri’nin sessizliği ve Marquart’ın obiter dictum’u fazla dikkate alınamaz.
Ruslar o vakitlerde Pripet bataklarında yaşıyordu.
Taberi’nin eseri ve Farsça’ya kısaltılmış biçimde çevirisinden205 daha fazla bilgiler içeren Bal’ami,206 Şahrbaraz’a ait bir konuşmadan bahsetmektedir. Şahrbaraz veya diğer adıyla Şehriyar, Hazarlarla Rusları kastederek iki düşman arasında kaldığından sızlanmaktadır. Bunun neyi ifade ettiğini anlamak güç; çünkü Rusların bir güç olarak yükselişi
Pers komutan, Aburrahman’ın Bab’a gelişi üzerine ondan koruma talep etmiştir. Daha sonraki buluşmada ise Şahrbaraz, çevredeki barbarlarla hiçbir ortak yönü olmadığını ve Arapların aleyhine olarak hiçbir şekilde onlara yardım etmeyeceğini açıkladı. Ayrıca Müslümanlara katılmak istediğini ancak hizmetlerinin karşılığı olarak kendilerinden cizye alınmamasını talep etmiştir. Bu durumda Surâka, Müslümanlarla birlikte hareket edenlerden vergi alınmayacağını, ancak diğerlerinden bütün vergilerin alınacağını bildirdi. Daha sonra Halife Ömer, Surâka’nın bu kararını onayladı ve bu durum, mücadelenin çok çetin geçtiği yerlerde bilâhare bu biçimde uygulanmak üzere gelenek haline geldi.202 Gerçekten de bu noktada Pers hakimiyetinin tamamen ortadan kalktığı görülmektedir. Balazuri’ye göre Romalılar ve Hazarlar, Ermenistan’ı kendi aralarında taksim etmişlerdir.203 Bu,daha önceki statüye geri dönüş anlamına geliyordu. Gürcistan ve Arran’da Hazarların kontrolü ellerinde tuttukları sırada, bölgenin batı kesimi Perslerin gelişinden önce bir Roma valisi tarafından yönetilmekteydi.204 Bu karmaşık dönemde Hazarlar’ın Güney Kafkasya’daki mevcudiyetlerinin bahsi bir yana, Der-bend’de bulunan Pers valisinin bir taraftan kendisine karşı hoşnut olmayan Ermeniler ve diğer taraftan ortaya çıkan harici büyük düşmanlarca çevrelenmiş olduğunu görmekteyiz.
Reklam
Yazıtlardan Uygurların Türk İmparatorluğu zamanında var olduklarını bilmekteyiz. 742 yılında Uygurlar, Doğu Türkleri’ni yok edecek olan ittifaka dahil olmuş ve 840 yılına kadar Orhon nehrinde liderliği ele geçirmişlerdir. Ancak onlarla ilgili veriye, Uzak Doğu’da Muahhar Wei hanedanı hakimiyeti altındaki federasyonda ve hatta daha erken tarihli Erken Wei hanedanı (227-264) zamanında rastlanılabilir. T’ang-şu’ya göre onlar Hunlar-dan (Hiung-nu) gelmektedirler. Bu bilgiler Bizans yazarlarının aktardıklarıyla bağlantılandırılabilir. Priscus’un, Sabirlerin 463 dolaylarında görünmeleriyle ilgili metninden zaten bahsetmiştik. Bu dönemde Onogurlar, Saragurlar ve sonuncusu muhtemelen Uygurlar olan üç halkın kendilerini tehdit altında hissetmeleri ve Roma’dan yardım istemeleri söz konusudur. Bu halklar Bizans’a komşu olarak gösterilmekte ve kendilerini Avarlar olarak niteleyen ancak gerçekte Uygur olan kabilelerin 558 yılında doğudan geldikleri zamanda da yine aynı bölgede bulunmaktadırlar.Yine aktarılanlara göre yeni gelen bu kabileler Barsiller, Onogurlar ve Sabirler arasında endişeye yol açmışlardır. Yine benzer bir kaynakta Avarların, Utigur ve Sabirlere saldırdıkları anlatılmaktadır. Bu durum Uygurların ardılı olan bazı kabilelerin 465’den önce batı istikametinde ilerleyip Avrupa sınırına yerleşmesine benzemektedir. Uygurları 569 yılında İdil’in batısında ve 576 yılında Bosporus’u (Kerç) kuşatırken görmekteyiz. Her iki durumda da Uygurlar, Batı Türkleri’nin hükümranlığı altında hareket etmektedir. Bu süreç, görüldüğü üzere 598 yılında diğer “Varhonitler”in Avrupa’ya ulaştığında da henüz tamamlanmış değildir.
Karaçay Malkar Türkleri kendilerine Alan Xalq der. Bağıntısı olabilir
Hürmüz döneminde özellikle Suriyeli Mikael ve Zakariya Rhetor gibi Hazarlar hakkında bilgi içeren başka eserler de kaleme alınmıştır. Öncelikle VI. Yüzyılın ilk yarısında yaşamış olan Yunan yazar Procopius’un kendi döneminde Kafkaslar’ın kuzeyinde yaşayanlarla ilgili görüşlerine değinelim. Procopius’a göre Hristiyan ve uzun süredir Roma’nın dostu olan Alanlar ve Abhazlar bu bölgede Zihler (Circassians-Çerkezler) ile birlikte yaşıyorlardı. Daha ileride ise Hun topluluğundan olan Sabir Hunları bulunmaktadır. İmparator Anastasius’un döneminde Hun Ambazuk, Derbend’i elinde tutmuş ve öldükten sonra yerine I. Kavad geçmiştir. Procopius, Sabirleri Kafkas bölgesinde sayıları oldukça kalabalık olan ve çeşitli gruplara ayrılmış olarak yaşayan bir kavim olarak tasvir etmektedir. Ancak, Hazarlar hakkında bu türden bilgi sahibi değildir.
Semitik çıktık iyi mi
Bazı hikayeler Hazarları İbrahim ile ilintilendirmektedir. Poliak, İbni Sa’d ve Taberî’den, Keddura’nın oğulları ile kağanın da bahsinin geçtiği Hazarlar arasında, Horasan’da gerçekleşen bir buluşmanın öyküsünü aktarmaktadır. Bu durum aslında Temim ibn el-Bahr’ın Uygurların yaşadıkları ülkeye yaptığı yolculuğun bir bölümü olan ve Hişam el-Kelbî’ye kadar giden, İbn el-Fakih’e ait Meşhed yazmalarında da görülmektedir.54 Zeki Velidi, bu noktaya Hazarların erken dönemlerde bu bölgede bulunmuş olduklarının bir göstergesi olabileceği için önem vermektedir. Benzer şekilde Cahiz, Horasan’a yerleşmiş olan Keddura ve İbrahim’in oğullarıyla ilgili efsaneden bahsetmiş, ancak Hazarlardan söz etmemiştir. El-Dimaşki, bir görüşe göre Türklerin, babaları Arap soyundan gelen İbrahim ve Keddura’nın oğulları olduklarını söylemektedir. İbrahim’in diğer oğullarının torunları olan Soğdlar ve Kırgızlar ise Amu-derya’nın ötesinde yaşamaktadırlar. Dimaşki, bu soy kütüğüne fazla itibar etmemektedir.
Türklerin statik bir fenotipi olmadığını anlatamadık şunlara.
Kara Hazarların, Hintlilere benzer koyu tenli ve güzel olduklarını aktaran pasajın haricinde Hazarları tarif eden tek Arapça kaynak İbni Said el-Mağribi’dir. Mağribi: “Kuzeyde 7. iklim civarında yerleşen Hazarların ülkeleri soğuk ve nemlidir. Bu yüzden onlar beyaz tenli, mavi gözlü, kızıl saçlı, iri vücutludur ve soğuk bir mizaca sahiptirler. Genel görünümleri vahşidir”der. Bu tanım kuzey halklarının genel tasvirine çok benzemektedir ve Hazarların “Çerkez” tipi ile bağlantısını hiçbir biçimde desteklememektedir. Halil ibni Ahmed’in tanımına baktığımızdaysa Hazarlar Moğollar gibi çekik gözlüdür. Bu konuda olumlu bir görüş söz konusu değildir. Hazarların bazıları sarışın, siyah saçlı, mavi gözlü olabilir, ancak bu tasvirin Hazarya bölgesinde yaşayanlar için baskın çıktığı tarihsel olarak dayanak bulmuş değildir.
İkinci grub kaynaklardaki tipik İskender hikayelerinde, onun, Mısır’dan Kuzey Afrika’ya yani Kayravan’a ilerleyişi ve Saba melikelerinden Kandaka ile buluşmasının ardından kuzeye, “karanlıklar ülkesi”ne geçmesinden bahsedilir. Efsaneye göre İskender dönüşünde Yunan sınırında iki şehir kurdurur ve tekrar doğuya dönmeye karar verir. Vezirleri, suları pis olan “Yeşil Deniz”i geçmenin güçlüğüyle ilgili uyarılarda bulunurlar. Ancak o, vezirlerine ve engellere rağmen Bizans sınırını aşar ve Saklabların ülkesine ulaşarak onları itaat altına alır. Sonra yoluna devam ederek Hazarlara ulaşır. Hazarlar da ona itaat eder ve oradan Türk ülkesine geçer. Daha sonra Türk ülkesinden Çin’e doğru uzanan çöllerden geçerek yoluna devam eder.
217 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.