Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hegel Estetiği ve Edebiyat Kuramı 1

Onur Bilge Kula

Hegel Estetiği ve Edebiyat Kuramı 1 Sözleri ve Alıntıları

Hegel Estetiği ve Edebiyat Kuramı 1 sözleri ve alıntılarını, Hegel Estetiği ve Edebiyat Kuramı 1 kitap alıntılarını, Hegel Estetiği ve Edebiyat Kuramı 1 en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Eğretileme, anlamsal dönüştürüm ve çeviri ile yakından ilgilidir. Çiçero, Fischer Edebiyat Sözlüğü'ne göre, bu açıdan eğretilemeyi "translatio"; yani, "çeviri", "örtük anlamlı aktarım" olarak tanımlamıştır. Bu doğrultuyu iyice vurgulayan Novalis, "son çözümlemede her türlü yazın/şiir, çeviri(m) dir" demiştir. Dilin tözünü açığa vuran Novalis'in bu belirlemesi, dil ve yazın felsefesi bakımından son derece anlamlı ve değerlidir
Evrenin yansıması anlamında her şeyin iç içe geçmişliğinin de bir türevi olarak, insan şeylere ya da nesnelere ilişkin algılarını ve anlatımlarını eğretilemeye eğilimlidir. Eğretilemenin de yardımıyla belirginleşen imge dili ya da imgesel dil, Novalis'in söyleyişiyle, "iki kez güçlendirilmiş" dildir. Aşkın edebiyatın ya da şiirin konulaştırması, bu ünlü romantiğe göre, "aşkın dünyanın simgesel oluşturumunun yasalarını kavramayı kolaylaştıran" benzetme tarzının/ bilgisinin gelişmesine uygun ortam hazırlar. Eğretilemeler ya da onun özel biçimleri olan duyum-ikiliği (sinestezi), kişileştirme ve alegori gibi retorik figürler, bilinmeyeni benzeriyle anlatmanın aracı olarak kullanılırlar. Dolayısıyla, eğretileme ya da eğretilemeli anlatım, "bilgi oluşturma ve geliştirme" işlevi de görür. Gösteren ile özdeş olmayan imgelemsel tasavvurun içeriğini her yönüyle kullanarak tüketen, yazınsal-eğretilemesel buluş gücünün ürünü olan yazın/şiir, Jean Paul'un deyişiyle, "bakışı, nesneden alıp, nesnenin göstergesine çevirme yeteneği taşıyan tinsel özgürlükten" beslenir.
Reklam
Dilin genel özelliği imgeselliktir. İmgeselliğin dile-içkinliğinin kaynağı, "sözcük tasarımlarının derinlemesine eğretilemesel, hatta simgesel olmalarıdır." Dolayısıyla, yazınsal/şiirsel imge biçimlerinin tözsel ya da öz-yapısal temeli, söz(cük)lerin, şeylerin ve görüngülerin "doğal simgeselliğinde" yatar. Örneğin, "düşmek, yükselmek, kaçmak, solmak, çıplak, örtük, görkem, derinlik, uçurum, bıçak, köprü, bağ, dağ" gibi sözcükler ya da sözcük tasarımları, "fizikseltinsel, psikolojik-gerçek simgesel tümel anlamın yoğunluğunu" gösterir. Bu bağlamda, örneğin, "yol", "dağ", "insan", "bayrak" gibi sözcükler, salt bir nes'neyi ya da görüngüyü değil, aynı zamanda "diğer yönleri bütünleştiren ve tümel duyusal deneyimden doğan simgesel tasarımı da " anlatırlar. Bu örnekleri sınırsız ölçüde çoğaltmak olanaklıdır. Sözcüklerin anlamlandırılmasında "simgesel öğe" ya da "tinsel tasarım" , bir başka anlatımla, "örtük anlam aktarımı", "değişmece/eğretileme, fiziksel anlamdan önce gelir." Simgesel ve örneksemeli tasarımlar ya da oluşturular, sözlerin/sözcüklerin içindedir. Bu açıdan bakıldığında, Jean Paul'un nitelemesiyle, dil, "solmuş eğretilemelerin bir sözlüğü" olmaktan çok, "canlı, simgesel ve örneksemeli dünyayı açımlamanın dolayımıdır."
İnsanlar, her şeyin "karşılıklı yansıtımını çok-yönlü ve ontolojik olarak gerekçelendirmeye" uğraşmıştır. Goethe'nin anılan sözlükte yer alan nitelemesiyle, "her var-olan, bütün var-olan şeylerin bir benzeridir/örneğidir. Bu yüzden var-oluş bize her zaman hem yalıtılmış hem de ilişkilendirilmiş olarak görünür. Örnekseme (analoji) iyice izlendiğinde, her şeyin özdeş bir biçimde örtüştüğü görülür. Örneksemeden uzak durulduğunda her şey dağılarak sonsuzlaşır."
“Estetik duyarlılık olmaksızın, ‘düşünsel derinlik’ olamaz.” [Hegel, 1983]
Sayfa 21