Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hegel'in Mutlak İdealizmi

Enver Orman

Hegel'in Mutlak İdealizmi Sözleri ve Alıntıları

Hegel'in Mutlak İdealizmi sözleri ve alıntılarını, Hegel'in Mutlak İdealizmi kitap alıntılarını, Hegel'in Mutlak İdealizmi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Din ve felsefe aynı içeriğe sahiptirler ve ikisi de sonsuz ile sonlu, mutlak ile ilinekselin ilişkisini konu edinirler. Din felsefeden farklı olarak kendi hakikatini, Tanrı 'yı resimsel ya da tasarımsal düşünceyle dile getirir. Din aynı zamanda mutlak varlığa dair bu tasarımsal düşünceyi belli bir törel topluluğun inancı kılar. Hegel için, inançtan bilgiye, duygudan düşünceye, metafor ve öykülerden argümantatif ve 'soyut' düşünmeye geçiş ve yükseliş süreci, insanlık tarihi bağlamında çok önemlidir. Tin için sekülerleşme ve dünyevileşme, yalnızca ontolojik ve epistemolojik açıdan bir özgürleşme süreci değil, etik, estetik ve politik açıdan da bir yükseliş ve olgunlaşma sürecidir. Bu bağlamda tasarımların kavramlara yükseltilmesi, dinsel metaforlar ve metafizikten felsefi spekülasyon ve metafiziğe geçiş önem taşır. Felsefe Hegelci Fenomenoloji'nin son aşaması olarak, mutlak bilgiye işaret eder. Genel olarak felsefi düşünüş ve onun en olgun olan ifadesi Hegelci felsefeyle birlikte, sonsuz evrensel doğruluk ve sonlu belirlenimler arasındaki içsel ve derin diyalektik, tüm zenginliğiyle gün ışığına çıkmış olur. Hegel'in felsefesi idea, doğa ve tinin içsel ve zorunlu bir tarzda birbirine bağlandığı akılsal bir sistemin kavramsal dökümü olarak okunabilir. s. 139
“Hegel’in Fenomenolojisi bizi duyulur kesinlikten algıya, algıdan anlayış yetisine, anlayış yetisinden akla ve akıldan tine kavramsal bir yolculuğa çıkarmıştı. İnsanın tinsel gerçekliğinin en üst aşaması olarak felsefe saptanmıştı. Bu kavramsal ve tinsel yükseliş sürecinin mantığı, felsefe tarihinin en olgun sisteminin Hegel’in kendi felsefesi olduğunu bize söyleyecektir, çünkü felsefi tine tüm bu yükselişi kaleme alan Hegel’in kendisidir.” s. 141
Reklam
Gerçeklik ve ona dair doğruluk, şu ya da bu ölçüde karşıt belirlenimlerin bir sentezi olarak karşımıza çıkar.
Hegel’in mutlak anlayışı, karşıt belirlenimler arasında diyalektik zeminde içsel bir birlik ve özdeşlik fikrine dayanır. Mutlak olan ayrımsız özdeşlik değil, ayrımda özdeşliktir. Bunu nicel olarak ifade edersek Hegel için aranması gereken şey, birlikte çokluk ve çoklukta birliktir. Bu ise her bir belirlenimi kendi oluş sürecinin dinamizminde kavramayı gerektirir. Mutlak olan soyut ve yalıtılmış belirlenimler değil, sonlu ve tikel belirlenimlerin dinamik içeriğini oluşturduğu somut bütünsel süreçtir. s. 105
Bir toplumun ya da sınıfın sahip olduğu güç ve olanaklar anlamında özgürlük, ancak söz konusu toplum ya da sınıfın bireyleri güç ve olanaklarını kullanmaya yöneldikleri ve kul­ landıkları ölçüde fiili bir duruma dönüşebilir. Güç ve olanak­ lara sahip olmak insanın potansiyellerini gerçekleştiıılıesinin garantisi değildir.
Sayfa 15 - Belge yayınlarıKitabı okudu
Efendi kendisini başkasına dayatarak tanıtan, köle ise kendi değerini ve özbilincini bir başkasında görendir. Benliğinin bedeni karşısındaki vazgeçilmez değerini ‘idealist’ bir tarzda takdir edemez köle. Köle teslim olandır. Kölelik, bireysel ve toplumsal öznellik bağlamında, özdeğer duygusunun bir yitimi, tinsel ve ideal olanın maddi gerçeklik ve bedensel yaşam karşısındaki yenilgisi olarak yorumlanabilir.” s. 127-128
Reklam
“Hegel’in mutlak idealizmi, ideal olanın reel olandaki içsel ve özsel doğruluğu olarak tanımlanabilir. Bu içsel doğruluk her türlü ontolojik ve epistemolojik aşkınlık savını temelsiz kılar. Her türlü aşkınlık ve düalite, öte bir dünya ya da gerçekliğin varsayılması yararsızdır. Sonsuz felsefi doğruluk ideal niteliğiyle, maddi gerçekliğin ötesinde değildir, çünkü hem mekânsal hem zamansal açıdan böyle bir ötekilik yoktur. Zamansal ve mekânsal açıdan bütün ötekilikler, zaman ve mekâna içkindirler. Hegel’in deyimiyle sonsuz sonlunun ötesinde olsaydı, sonlu tarafından sınırlanmış olurdu. Her şey sonsuz evrensel varoluş sürecinin içeriğidir. Sonsuz evrensel varoluş sürecini tüm çeliklileri, dinamizmi ve somut doğruluğu içinde kavrayacak olan ise, diyalektik düşüncedir.” s. 110
“Hegel için mutlak felsefi doğruluk, ne tüm tikel ve bireysel belirlenimlerden yalıtılıp soyutlanmış evrensel form ya da idealarda, ne de evrensel ve ideal belirlenimlerinden, ilişkiler ve bağıntılarından yalıtılıp soyutlanmış tikel ve bireysel belirlenimlerde bulunur. Evrensel ve bireysel, ideal ve maddi gerçeklikler arasında içsel ve zorunlu bir ilişki ve bütünlük vardır.” s. 100
Toplumsal değerler ve normlar açısından, kutsal olanı olmayandan, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden ayırmaya ve soyutlamaya yönelik haklı ve anlaşılır bir insani çabadan söz edilebilir. İnsan zihninin tek-yanlı analitik çabası, genel olarak pratik gerekliliklerle, etik ve politik yönelimlerle beslenir. Fakat böylesi tek-yanlı ideolojik bir çabanın, insanın özgür düşünme ve bilme edimi açısından, belli bir bozulmaya yol açabileceği de unutulmamalıdır. İnsanın aksiyolojik, normatif ve genel olarak pratik yönelişi, epistemolojik yönelişini engelleyip yozlaştırabilir. Örneğin dinsel, ahlaki ya da politik açıdan kötülükten tümüyle arındırılmış mutlak bir iyilik arayışı, tek-yanlı ve soyut bir analitik bakış açısıyla her türden sonlu, eksikli ve oluşa tabi gerçekliğin ve dahası “ötekiliğin” aşağılanmasına yol açabilir. İyi ve kötü, biz ve öteki arasında varsayılan mutlak ayrımlar, korkunç politik eylem ve sonuçlara felsefi ve ideolojik bir zemin oluşturabilir. Etik, estetik ve politik açıdan zenginlik ve verimli bir esnekliğin, karşıt belirlenimler arasında belli bir dengeyi ve diyalektik içgörüyü gerektirdiği söylenebilir. Felsefi epistemolojinin verimliliği açısından, ne ayrımların ne özdeşliğin mutlak kılınmaması gerekir. (E.Orman/Hegel’in Mutlak İdealizmi s 104, 105)
Hegel için mutlak ideayı kendi doğruluğu içinde en iyi ifade edecek olan biçim, duyulur algı ya da tasarım değil, kavramsal düşüncedir. Mutlak Tin böylece üçe ayrılır; sonluyu, olumsal ve tikel olanı, sonsuzda, zorunlu ve evrensel olanda algılama ve duyumsama(sanat), tasarımlama (din) ve kavrama (felsefe). Sanat, din ve felsefe, ideal ya da klasik bir nitelemeyle metafizik bir sezgi, tasarım ve kavrayışla, doğaya ve tarihe yaklaştıklarında, orada buldukları tikel, olumsal ve göreli malzemeyi evrensel ve zorunlu bir işleyişin, bütünsel bir varoluşun bileşeni olarak konumlarlar. İnsanlık tarihindeki tikel, göreli ve olumsal belirlenimler, farklı biçimlerde özümsenme, kaldırılarak-içerilme (Aufhebung) edimine tabi tutulurlar. Böylece büyük sanatçılar, din adamları ve filozoflar kendi tikel, olumsal ve göreli kimliklerinin ötesine uzanırlar, evrensel ve mutlak tin için değer taşıyan bir şeyler sunarlar.” s. 233
96 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.