Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hegel'in Mutlak İdealizmi

Enver Orman

Hegel'in Mutlak İdealizmi Sözleri ve Alıntıları

Hegel'in Mutlak İdealizmi sözleri ve alıntılarını, Hegel'in Mutlak İdealizmi kitap alıntılarını, Hegel'in Mutlak İdealizmi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
yeni kafa-yankım:)
Schelling göre, "doğa görülür tin, tin ise görülmez doğa olmalıdır."*
* "Die Natur soll der sichtbare Geist, und der Geist die unsichtbare Natur sein."; F.W.J. Schelling, Ideen zur einer Philosophie der Natur-I, s. 64
ideaların şerefine —
Reel olanın ideal olanı sınırlamaması, Hegelci mutlak idealizmin temel ilkelerinden biridir. Maddi ve doğal gerçeklik alanı, zaman ve mekân açısından sınırlanamaz. Hegel'in Mantık Bilimi'nde dile getirdiği 'kötü sonsuzluk' ( schlechte Unendlichkeit) kavramı bu söylediklerimizle ilgilidir.¹³ Kötü sonsuzluk mekânda ve zamanda
13 Hegel, Mantık Bilimi; s.105
Reklam
"Ne gökte ne de yerde varlığı olduğu gibi yokluğu da kendi içinde kapsamayan hiçbir şey yoktur."
“Tanrısal olanı, sonsuzu bu dünyadan, algısal gerçeklikten, sonlu gerçeklikten öteye atan ve aşkın bir konumlanış içinde yorumlayan kendine özgü düalist dinsel bilinç, Reform hareketlerinden ve Ronesans’tan sonra aşılmaya başlanacaktır. Denilebilir ki nasıl Aristoteles Hocası Platon’dan farklı olarak ideal olanı, biçimlendirici formu algı dünyasına içkin görmüşse, Hegel de Protestan ruhlu bir Hıristiyanlıkla birlikte bu dünyaya daha içkin ve akılsal bir Tanrı imgesine yönelecektir. Daha dünyevi ve kapitalist mantaliteye uyumlu bir dinsel perspektiftir Protestanlık. Tanrı’nın algısal gerçeklikte, bu dünyada içkin akılsal bir hakikat olarak bu belirişi, bu dünya ve öte dünya arasında bölünmüş mutsuz bilincin aşılmasının ilk adımıdır. Bilinç kendi dünyevi gerçekliğine akılsal bir temelde sahip çıkar ve nesnelliği kendi öznelliğine uygun bir şekilde işler ve dönüştürür. Akıl ve akılsallık yalnızca öznel düşünmenin edimselliği için belirleyici biçim değildir, nesnel gerçekliğin varlığı ve hareketi için de belirleyici özsel biçimdir.” s. 133
“Hegelci diyalektik düşünüş açısından, bir şeyin mantığı ve varlığı, zaman ve mekân açısından birbirlerinden ayrışan belirlenimler değildir. Tinsel ya da maddi tüm belirlenimler, tam da belli bir varlığa sahip oldukları için mantığa, belli bir mantığa sahip oldukları için varlığa sahiptirler. Hegel bir ‘pan logist’ , yani Türkçesiyle ‘tüm-mantıkçı’dır. Hegel için kendi gerçekliği için hiçbir mantıksal neden veya koşula sahip olamayan bir şey, zaten var değildir ve varolamaz. Eğer mantık yalnızca biçimsel değil ontolojil içerik açısından da doğruluk içeriyorsa, akılsal düşünme olarak alınabilir. Mantık ve akılsal düşünme arasındaki bu çakışma, Hegel’in Hukuk Felsefesi’nin Önsözünde dile getirdiği meşhur ve önemli “akılsal olan edimseldir; ve edimsel olan akılsaldır” sözünü anımsatır. s.143
Hegel’in mutlak anlayışı, karşıt belirlenimler arasında diyalektik zeminde içsel bir birlik ve özdeşlik fikrine dayanır. Mutlak olan ayrımsız özdeşlik değil, ayrımda özdeşliktir. Bunu nicel olarak ifade edersek Hegel için aranması gereken şey, birlikte çokluk ve çoklukta birliktir. Bu ise her bir belirlenimi kendi oluş sürecinin dinamizminde kavramayı gerektirir. Mutlak olan soyut ve yalıtılmış belirlenimler değil, sonlu ve tikel belirlenimlerin dinamik içeriğini oluşturduğu somut bütünsel süreçtir. s. 105
Reklam
“Doğa kendini başka-varlık biçimindeki idea olarak göstermiştir. Doğada idea kendi kendisinin olumsuzu ya da kendine dışsal olduğu için, doğa ideaya (ve onun öznel varoluşu tine) karşı yalnızca göreli olarak dışsal değildir, aksine dışsallık içinde ideanın doğa olduğu belirlenimi oluşturur.” Doğada, yani maddi belirlenimler alanında her şey birbirinin dışındadır. Dışsallık belirlenimi, doğadaki görelilik, olumsallık, tikellik ve tekillik gibi belirlenimlerin zeminidir. Mantık Bilimi’nde ‘mutlak idea’ kendindeydi, yani arı düşünce ya da idea olarak ele alınmıştı. Doğadaysa ‘mutlak idea’ kendinde değil kendi başkasındadır. İdea ve arı düşünce olarak değil maddi ve dışsal bir biçimde vardır. Asıl içerik, her şeyi belirleyen akılsal öz, mutlak idealizm için her yerde aynıdır, yalnızca biçim ya da form değişir. Mutlak idea tinsel alanda kendinde ve kendi-için varlık formuna, yani potansiyellerinin edimselleşmesiyle bilinçli varlık formuna sahip olacaktır. s. 189-190
Gerçeklik ve ona dair doğruluk, şu ya da bu ölçüde karşıt belirlenimlerin bir sentezi olarak karşımıza çıkar.
Din ve felsefe aynı içeriğe sahiptirler ve ikisi de sonsuz ile sonlu, mutlak ile ilinekselin ilişkisini konu edinirler. Din felsefeden farklı olarak kendi hakikatini, Tanrı 'yı resimsel ya da tasarımsal düşünceyle dile getirir. Din aynı zamanda mutlak varlığa dair bu tasarımsal düşünceyi belli bir törel topluluğun inancı kılar. Hegel için, inançtan bilgiye, duygudan düşünceye, metafor ve öykülerden argümantatif ve 'soyut' düşünmeye geçiş ve yükseliş süreci, insanlık tarihi bağlamında çok önemlidir. Tin için sekülerleşme ve dünyevileşme, yalnızca ontolojik ve epistemolojik açıdan bir özgürleşme süreci değil, etik, estetik ve politik açıdan da bir yükseliş ve olgunlaşma sürecidir. Bu bağlamda tasarımların kavramlara yükseltilmesi, dinsel metaforlar ve metafizikten felsefi spekülasyon ve metafiziğe geçiş önem taşır. Felsefe Hegelci Fenomenoloji'nin son aşaması olarak, mutlak bilgiye işaret eder. Genel olarak felsefi düşünüş ve onun en olgun olan ifadesi Hegelci felsefeyle birlikte, sonsuz evrensel doğruluk ve sonlu belirlenimler arasındaki içsel ve derin diyalektik, tüm zenginliğiyle gün ışığına çıkmış olur. Hegel'in felsefesi idea, doğa ve tinin içsel ve zorunlu bir tarzda birbirine bağlandığı akılsal bir sistemin kavramsal dökümü olarak okunabilir. s. 139
“Hegel’in Fenomenolojisi bizi duyulur kesinlikten algıya, algıdan anlayış yetisine, anlayış yetisinden akla ve akıldan tine kavramsal bir yolculuğa çıkarmıştı. İnsanın tinsel gerçekliğinin en üst aşaması olarak felsefe saptanmıştı. Bu kavramsal ve tinsel yükseliş sürecinin mantığı, felsefe tarihinin en olgun sisteminin Hegel’in kendi felsefesi olduğunu bize söyleyecektir, çünkü felsefi tine tüm bu yükselişi kaleme alan Hegel’in kendisidir.” s. 141
Reklam
“Kesinlik felsefi doğruluk ya da hakikat için önemli bir ölçüttür, fakat açıktır ki tek ölçüt değildir. Kesinlikle birlikte açıklık, gerçekliğe uygunluk ve mantıksal tutarlılık da, doğruluk tartışmaları bağlamında önem taşırlar. Descartes’in felsefi düşünce ve doğruluk açısından diğer ölçüt ve ilkeleri de önemsediği ve geliştirmeye çalıştığı doğru
Bir toplumun ya da sınıfın sahip olduğu güç ve olanaklar anlamında özgürlük, ancak söz konusu toplum ya da sınıfın bireyleri güç ve olanaklarını kullanmaya yöneldikleri ve kul­ landıkları ölçüde fiili bir duruma dönüşebilir. Güç ve olanak­ lara sahip olmak insanın potansiyellerini gerçekleştiıılıesinin garantisi değildir.
Sayfa 15 - Belge yayınlarıKitabı okudu
Hegel, koşulsuz, mutlak ve sonsuz olana dair spekülatif arayış bağlamında diyalektiği aklın zorunlu ve kaçınılmaz bir etkinliği olarak gören Kant’ı överken, aklın bu zorunlu ve kaçınılmaz etkinliğini metafizik yanılsamaların kaynağı olarak kabul ettiği için eleştirir. s. 61
Hegelci mutlak idealizm için felsefi doğruluk, düşünce ve varlığın ayrımda özdeşliği ve dolayısıyla düşünce için doğru olanın varlık içinde doğruluğudur. Düşünce için doğru olan diyalektik sistematik, yani düşünceler arasındaki içsel ve zorunlu ilişkilerin bütünsel ifadesi olarak mutlak idea, farklı düzlem ve biçimlerde doğa ve tin için de doğrudur. Oysaki empirik ve gündelik doğruluk, algı ve tasarımlara yaslanır ve öznenin zihnindeki tek-yanlı ve soyut bir düşüncenin, empirik ve maddi gerçekliğe uygun olup olmadığını saptamaya çalışır. Felsefi doğruluk için, düşüncelerin empirik ve maddi gerçekliğe uygun olup olmadığının saptanması zorunlu ve çok önemli bir öğe-aşama olmakla birlikte yetersizdir. Hegel’e göre, zihindeki tek-yanlı ve soyut bir düşünce, içsel ve zorunlu bir diyelektikle diğer düşüncelere bağlanmış somut ve hakiki bir düşünce değil, yalnızca kendi kendine özdeş kabul edilip çerçevelenmiş bir tasarımdır. Tasarımsal düşüncede sonsuz doğruluk olarak Tanrı bile, kendi başkasından soyutlanmış ve kendi kendisine özdeş kabul edilip kısıtlanmış bir tasarım olarak bulunur. s. 247-248
Hegel için mutlak ideayı kendi doğruluğu içinde en iyi ifade edecek olan biçim, duyulur algı ya da tasarım değil, kavramsal düşüncedir. Mutlak Tin böylece üçe ayrılır; sonluyu, olumsal ve tikel olanı, sonsuzda, zorunlu ve evrensel olanda algılama ve duyumsama(sanat), tasarımlama (din) ve kavrama (felsefe). Sanat, din ve felsefe, ideal ya da klasik bir nitelemeyle metafizik bir sezgi, tasarım ve kavrayışla, doğaya ve tarihe yaklaştıklarında, orada buldukları tikel, olumsal ve göreli malzemeyi evrensel ve zorunlu bir işleyişin, bütünsel bir varoluşun bileşeni olarak konumlarlar. İnsanlık tarihindeki tikel, göreli ve olumsal belirlenimler, farklı biçimlerde özümsenme, kaldırılarak-içerilme (Aufhebung) edimine tabi tutulurlar. Böylece büyük sanatçılar, din adamları ve filozoflar kendi tikel, olumsal ve göreli kimliklerinin ötesine uzanırlar, evrensel ve mutlak tin için değer taşıyan bir şeyler sunarlar.” s. 233
90 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.