Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Dünya’daki Yaşamın Mucizesi

Her Şeyin Nedeni

John Gribbin

Sayfa Sayısına Göre Her Şeyin Nedeni Sözleri ve Alıntıları

Sayfa Sayısına Göre Her Şeyin Nedeni sözleri ve alıntılarını, sayfa sayısına göre Her Şeyin Nedeni kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Jeolojik kanıtlar, Dünya tarihinin büyük kısmı boyunca gezegenimize ortalama olarak her yüz milyon yılda bir en az 10 kilometre çapında bir nesnenin çarptığını söylüyor. 65 milyon yıl önce "dinozorların ölümüne" neden olan şey, bu boyutlarda bir çarpışmaydı. Fakat eğer Jüpiter ilk olarak Güneş Sisteminin başlangıcından kalan enkazın büyük kısmını temizlemek ve sonra da bizi Shoemaker-Levy 9 gibi nesnelerden korumak üzere ortada olmasaydı, bu tür çarpışmalar yüz milyon yılda bir değil, her 10 bin yılda bir gerçekleşirdi. Zekâyı evrimleştirmek ve teknolojik bir medeniyet geliştirmek şöyle dursun, hayvan yaşamının bu tür koşullar altında nasıl evrimleşeceğini anlamak zordur.
Sayfa 150Kitabı okudu
Jeolojik kanıtlar, Dünya tarihinin büyük kısmı boyunca gezegenimize ortalama olarak her yüz milyon yılda bir en az 10 kilometre çapında bir nesnenin çarptığını söylüyor. 65 milyon yıl önce "dinozorların ölümüne" neden olan şey, bu boyutlarda bir çarpışmaydı. Fakat eğer Jüpiter ilk olarak Güneş Sisteminin başlangıcından kalan enkazın büyük kısmını temizlemek ve sonra da bizi Shoemaker-Levy 9 gibi nesnelerden korumak üzere ortada olmasaydı, bu tür çarpışmalar yüz milyon yılda bir değil, her 10 bin yılda bir gerçekleşirdi. Zekâyı evrimleştirmek ve teknolojik bir medeniyet geliştirmek şöyle dursun, hayvan yaşamının bu tür koşullar altında nasıl evrimleşeceğini anlamak zordur.
Sayfa 150 - Alfa | BilimKitabı okudu
Reklam
Yıldızların meydana geldiği bulutlarda her zaman fazlasıyla hidrojen olduğu için, genel sonuç erişilebilir olan tüm oksijenin suya dönüştürülmesidir. Atmosferin ozon tabakasının Dünya'nın yüzeyindeki yaşamı güneşin morötesi ışınlarından korumasına çok benzer bir şekilde, bulutun su bakımından zengin olan iç kısmı korunur. Gezegenimizin stratosferinde morötesi ışınım içeren tepkimeler, sürekli olarak oksijen moleküllerini ozona dönüştürmektedir, ama diğer kimyasal tepkimeler de ozonu oluştuğu hızla oksijene geri dönüştürür. Bunun genel etkisi yeryüzünün üstünde sabit bir ozon tabakasının bulunmasıdır, ancak çok az miktarda morötesi ışın bu katmanı geçip yüzeye ulaşabilir. Gezegenimsilerin oluşmaya başladığı materyal bulutlarında, dış katmandan çok az miktarda morötesi ışınımın nüfuz edebildiği benzer bir kalkan etkisi vardır. Bu durum karmaşık moleküllerin var olmasına, hatta birbirleriyle etkileştikçe daha da karmaşık hale gelmelerine olanak tanır ve ana yıldızdan birkaç astronomik birim mesafe içinde bile gezegenlerin tohumlanabileceği zengin bir organik bileşik kaynağı sağlar.
Sayfa 151Kitabı okudu
Galaksinin tümünde karbonun kabaca iki katı oksijen ve silikondan on kat daha fazla karbon bulunur, ama bazı yıldızların çevresinde karbon oksijenden daha baskındır. Kimya açısından konuşursak, karbon ve oksijenin birbirleriyle çok yüksek bağlanma eğilimi vardır. Bunlardan yeni bir gezegen sisteminin oluştuğu bulutta en az bulunan hangisi ise o karbonmonoksit ve karbondioksit gibi bileşiklerde hapsolurken, daha çok olan atomların fazla kısmı, diğer elementlerle tepkimelere girmek üzere mevcuttur.
Sayfa 154Kitabı okudu
Güneş Sistemimizde, kayalık gezegenlerin oluştuğu iç kısımdaki karbonun çoğu görünüşe göre Güneş gençken karbonmonoksit gazı olarak uçup gitmiş ve Güneş Sisteminin uzak köşelerinde asteroit ve kuyrukluyıldızların yapısına katılmıştır. Su gibi, karbon da gezegenin katılaşmasının ardından bu nesnelerin çarpmasıyla Dünya'ya düşmüştür Jüpiter'e ve Geç Dönem Ağır Bombardımana minnettar olmak için bir neden daha.
Sayfa 155Kitabı okudu
Kızılaltı dalga boylarında yapılan gözlemler, yaşamlarının son evrelerinden birinde olan birçok yıldızın, uzaya püskürtülmekte olan, karbon bileşikleri bakımından zengin toz tanecikleri içeren materyal bulutlarıyla çevrilmiş olduğunu göstermiştir; bunların açık ara farkla en yaygını ise silikon karbiddir. Daha karmaşık karbon bileşikleri de vardır ve bunlar uzaya dağıldıkça, daha sonraki bir tarihte uygun gezegenlerde yaşamın ortaya çıkmasında önemli bir rol oynayabilir. Bununla birlikte, etkileyici bir şekilde bugün gezegen barındırdığı bilinen tüm yıldızların çoğunda karbonun oksijene oranı, Güneş'in sahip olduğundan daha yüksektir.
Sayfa 155Kitabı okudu
Reklam
Levha tektoniğine dair bu anlayışın merkezinde, deniz tabanının yayılmasının keşfedilmesi yatıyor. Deniz tabanında, özellikle Atlantik Okyanusu boyunca kabaca kuzey-güney doğrultusunda giden bir hat boyunca çatlaklar bulunur; buralarda kabuğun altından gelen erimiş materyal (magma) bir sırt üzerinde yüzeye çıkar, sonra da oluştuğu yerdeki çatlağın bir tarafını dışa doğru iter. Sonuç, okyanusun her iki yanındaki kıtaları yavaş yavaş ama kararlı biçimde birbirinden ayıran bir çeşit okyanus tabanı taşıma bandının oluşmasıdır. Kuzey Atlantik örneğinde, bu süreç Avrupa ve Amerika arasındaki mesafeyi yılda birkaç santimetre genişletmektedir yaklaşık olarak tırnaklarınızın büyüme hızı. Üstelik okyanusun bu genişlemesi, doğrudan yörüngedeki uydularda bulunan aygıtların kullanılmasıyla ölçülür.
Sayfa 157Kitabı okudu
Fakat aslında deniz tabanı oluşturulduğu kadar hızlı biçimde yok olmaktadır. Bu yok oluş deniz tabanının bir kıta altına itilerek derin bir çukur aracılığıyla Dünya'nın iç kısmına geri girdiği bölgelerde meydana gelir. Bu, deniz tabanının bir kıtayla karşılaştığı her bölgede gerçekleşmez; örneğin Atlantik Okyanusu'nun kenarlarında meydana gelmez. Fakat bu türdeki yıkıcı bir bölgenin arketipik bir örneği, Pasifik Okyanusu'nun batı kıyılarının altında bulunur. Burada, batıya doğru itilmekte olan Pasifik deniz tabanı, Avrasya kıta levhasının kara kütlesinin altına dalmaktadır. Japonya'nın da içinde olduğu bütün bu bölgenin depremlere ve volkanik hareketlere meyilli olması tesadüf değildir. Pasifik Okyanusu, Atlantik Okyanusu'nun genişlemesiyle yaklaşık aynı hızda daralmaktadır ve deniz tabanının yok oluşu şiddetli bir süreçtir.
Sayfa 157Kitabı okudu
Eriyik haldeki kayaçlar kabuktan geçerek yükseldikçe soğur ve tepeye yaptığı yolculukta bir kısmı katılaşır. Olanları ölçmenin bir yolu, farklı kayaçlardaki silika miktarı bakımından ölçüm yapmaktır. Silika yalnızca silikon dioksitin bir diğer adıdır ve neredeyse tüm kayaçlarda bulunur. Volkanik hareketlerle açığa çıkartılan bazalt, okyanus kabuğunun açık ara en önemli bileşenidir. Yaklaşık yüzde 50 oranında (ağırlık bakımından) silika içerir, ancak kıtaları oluşturan kabuk yüzde 60 silika içeren daha farklı bir bileşime sahiptir; kıtasal kabuğu okyanus kabuğundan daha hafif hale getiren bir diğer etmen. Şüphesiz ki bazı kayaçlar ortalamadan çok daha fazla silika içerir; örneğin granit yaklaşık yüzde 75 oranında silikadan oluşur. Kıtasal kabuğun bazalttan görece daha fazla silika içermesinin nedeni, bazaltın tipik özelliği olan karışımdan bir dalma-batma zonundan yüzeye doğru yolculuğu sırasında başka şeylerin alınmış olmasıdır. Bu diğer şeylerin içinde, eriyik magmadan kristalleşmeyle oluşan ve yükselmeyi sürdürdükçe onu silika bakımından görece zengin halde bırakan kuvars gibi mineraller ile demir, bakır, gümüş ve altın gibi metaller bakımından zengin olan, daha yüksek seviyelerde katılaşan bileşikler vardır.
Sayfa 160Kitabı okudu
Dünya'nın nasıl oluştuğunu düşündüğümüzde bu açıktır. Ay'ı doğuran çarpışmanın sonrasında gezegenimiz neredeyse küresel bir biçim alan (yalnızca "neredeyse” küresel, çünkü kendi ekseni etrafında dönüşü ekvatorda küçük bir şişkinlik yaratmıştır) eriyik bir materyal topu şeklini aldı. Neredeyse özelliksiz bir küre haline gelecekti. Eğer Dünya bugün böyle dümdüz bir küre haline gelseydi, okyanuslarda tüm küreyi kaplayan tek bir sığ deniz oluşturmaya yetecek kadar su olurdu. Okyanusların ortalama derinliği 3800 metre, yani kıtaların ortalama yüksekliğinin dört katından fazladır ve gezegenin üçte ikisi denizle kaplıdır.
Sayfa 161Kitabı okudu
137 öğeden 91 ile 100 arasındakiler gösteriliyor.