Sanki doğa insanı kendi marifetlerine karşı koruyormuş gibi, üreme sistemleri bir süre boyunca hastalığın etkisinde kalıyordu: erkekler kısırlaşıyor, kadınlar düşük yapıyor, âdet kanamaları kesiliyordu.
Hastalığın ilk evresi, doktorlar daha yeni bir hastalıkla karşı karşıya olduklarını anlayamadan tamamlanmıştı. Bu ilk evre, vücudun bombardımana -yani nötronlar, beta parçacıkları ve gamma ışınlarına- doğrudan tepkisiydi. Patlamadan sonraki ilk birkaç saat veya birkaç gün içinde sebepsizce ölen ve görünürde yarası olmayan insanlar bu ilk evreye yenilmişlerdi. Merkezi patlama noktası olan sekiz yüz metre çaplı dairede bulunanların yüzde doksan beşi ve dairenin dışındaki binlerce insan bu aşamada ölmüştü.
Kurbanlardan ne olup bittiğine kafa yorabilecek durumda olanlar her şeyi çok daha ilkel, çocuksu ifadelerle açıklamaya çalışıyordu. Belki uçaklardan benzin dökmüşlerdi, belki yanıcı bir gaz veya bir sürü yangın bombasıydı kullanılan, ya da her şey paraşütçülerin eseriydi. Fakat kurbanların çoğu o sırada gerçeği bilse bile gelişmiş sanayisi ve önemli bir savaş kumarına yatıracak iki milyar dolarıyla Amerika Birleşik Devletleri’nden başka hiçbir devletin geliştirmesine imkan olmayan atom gücünün kullanıldığı ilk deneyin denekleri oldukları gerçeği karşısında endişe edemeyecek kadar yorgun ve yaralıydılar.
O gün hayatta kalanlar, genel olarak yalnızca akrabalarına veya hemen bitişiklerinden komşularına yardım ediyorlardı, çünkü hiç kimse yaşanan acının boyutunun bundan daha büyük olduğunu idrak etmeye veya kabullenmeye hazır değildi.
Patlamaya uzaklığı sayesinde buradaki bambular, çamlar, defneler ve akçaağaçlar hâlâ hayattaydı. Kısmen şehir halkı Amerikalılar tekrar gelirse sadece binaları bombalar diye düşündüğü için; kısmen yeşilliği bir serinlik ve hayat kaynağı olarak görmelerinden dolayı ve parkın kusursuz bir zarafetle hazırlanmış kayalık süs bahçeleri, sakin havuzları ve kavisli köprüleri fazlasıyla Japonya'ya has, fazlasıyla normal ve güvenli bir yer hissi verdiği için; kısmen de (orada bulunanların bazılarının anlatımına göre) bastırılamaz ve kalıtsal bir ağaç altına saklanma dürtüsünden dolayı, park sığınmacıları kendine doğru çekmeye devam ediyordu.