İnsanlar ezan okumanın ve namazda ilk safta bulunmanın sevâbını bilselerdi ve bunları yapabilmek için de kur’a çekmek zorunda kalsalardı, mutlakâ öyle yaparlardı. (Buhârî/Müslim)
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“Sa’d bin Muâz’ın vefâtı sebebiyle Rahmân’ın arşı titredi.”
buyurdu. (Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 12; Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 125)
Sa’d -radıyallâhu anh- iri vücutlu olduğu hâlde, insanlar
onun cenâzesini taşırken çok hafif olduğunu gördüler. Allâh Rasûlü, bunun hikmetini şöyle beyan buyurdu:
“–Onu başkaları taşıyor! Varlığım kudret elinde bulunan
Allâh’a yemin ederim ki, melekler Sa’d’ın rûhuyla sevindiler!” buyurdu.(İbn-i Hişâm, III, 271; Tirmizî, Menâkıb, 50/3848)
Peygamber Efendimiz, Sa’d -radıyallâhu anh-’ın cenâze
namazını kaldırıp onu kabrine koyduktan ve üzerini toprakla örttükten sonra uzun müddet tesbîhâtta bulundu. Ashâb-ı kirâm da Allâh Rasûlü’ne tâbî olarak tesbîhâtta bulundu. Sonra Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- tekbîr getirdi. Ashâb da tekbîr getirdi. Daha sonra ashâb:
“–Yâ Rasûlallâh! Niçin tesbîh ettiniz ve tekbîr getirdiniz?”
dediler. Allâh Rasûlü:
“–Allâh ona genişlik verinceye kadar, kabir şu sâlih kulu sıktı da sıktı.” buyurdu. (Ahmed, III, 360) Ardından sözlerine şöyle devâm etti:
“–Şâyet bir kimse kabrin fitnesinden kurtulacak olsaydı, şüphesiz ki Sa’d kurtulurdu. Ancak onu kabir önce sıktı, sonra da Allâh ona genişlik verdi.” (Taberânî, Mu’cemu’l-Kebîr, X, 334)