En Eski İhyâ-u Ulûmi'd-Dîn (8 Cilt Takım) Gönderileri
En Eski İhyâ-u Ulûmi'd-Dîn (8 Cilt Takım) kitaplarını, en eski İhyâ-u Ulûmi'd-Dîn (8 Cilt Takım) sözleri ve alıntılarını, en eski İhyâ-u Ulûmi'd-Dîn (8 Cilt Takım) yazarlarını, en eski İhyâ-u Ulûmi'd-Dîn (8 Cilt Takım) yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
العلماء ورثة الانبياء
“Alimler, peygamberlerin varisleridir.” (Tirmizî)
Yaratıklar için, peygamberlik rütbesinden daha büyük bir derece olmadığına göre, peygamberlere vâris olma şerefinden daha üstünü düşünülemez.
Ebû Abdurrahman ibni Mübârek’e sordular:
-Kâmil insan olanlar kimlerdir?
-Âlimlerdir.
-Düşük insanlar kimlerdir?
-Dinini dünya menfaati karşılığında satanlarlardır.
Fetih El-Mûsulî şöyle demiştir:
Bir hasta yedirilmez, içirilmez, tedavi edilmezse ölmez mi? İşte kalb de aynen bir hasta gibidir; üç gün arka arkaya ilim ve hikmetten mahrum edilirse manevi yönden ölür.
İlimden yoksun olan bir kimsenin kalbi mâna bakımından hasta ve ölüdür. Bir de bunun üzerine dünya sevgisi ile maddecilik eklenirse, insanı öyle halr getirir ki, bütün hislerden yoksun kalır. Artık bu büyük felaketi anlayamaz hale gelir. Korkunun yaranın acısını bir müddet duyurmadığı gibi...
“Allah’ın rahmeti, halifelerimin üzerine olsun.”
Soruldu:
-Senin Halifelerin kimlerdir, ey Allah’ın elçisi?
Buyurdular:
“Benim sünnetimi yaşayanlar ve onu Allah’ın kullarına öğretenlerdir.”
İbn Abdilber, ilim bahsi
Kulun en büyük rütbesi, Allah’tan gelen emirleri olduğu gibi insanlara aktarıp onları Allah’ın rızâsına yaklaştırması görevinden ileri gelir. Kulların cennete girmesine vesile olacak bir hizmetten daha üstün bir derece olabilir mi?
Bir insan, inançla ve bid’atla ilgili işler konuşulan bir çevrede yaşıyorsa, ilk mükellefiyet çağında itikadını düzeltmesi ve bid’atleri öğrenmesi, onlardan sakınması ve kalbine yerleşmiş bozuk fikirler varsa onları atması gerekir.
Cenab-ı Hak, dünyayı ahiret için bir azık edinme yeri olarak yaratmıştır, insanoğlu kendisine yarayacak azığı dünyadan alır. İnsanoğlu bu azığı hak ölçülere uyarak alırsa, dünyada çekişmeler ve husumet olmaz, fıkıh(hukuk) alimlerine de ihtiyaç kalmaz. Fakat insanlar hırsla dünyaya sarıldıkları için bundan düşmanlık doğmaktadır. Düşmanlık neticesi aralarında olan çekişme ve kavgaları çözmek için bir devlet gücüne sahip olma ihtiyacı doğmuştur. Devlet adamları da toplumu idare etmek için kanun ve nizamlara muhtaçtırlar. İşte fıkıh alimi, bu idare kanunlarını bilen kişidir. Bu gibi alimler, idarecilere hak yolu ve hukuku gösterirler. İdareciler de bunların aracılığıyla insanlar arasındaki uyuşmazlıkları giderirler. Bu itibarla fıkıh(hukuk) alimi, idarecinin hocası olup idare siyasetini halka ileten en büyük vasıtadır.