Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İkisi Gönderileri

İkisi kitaplarını, İkisi sözleri ve alıntılarını, İkisi yazarlarını, İkisi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Yağmur, onları tepeden tırnağa kadar ele geçirdiğini sanmakla yanılıyordu çünkü insanların saatlerini boşa harcamalarına engel olamıyordu. Hiçbiri yağmura aldırış etmiyordu.
Önce ekmekler bozuldu sonra her şey. Çünkü yeryüzünde savaş vardı.
Reklam
nereden çıktığı bilinmez bir can sıkıntısı
Bu kahvede, akşam üzerleri insanı çileden çıkaran hüzünlü plaklar çalınır.
Karanlık, semti istilaya başlamıştır. Kahveye girer, kağıt oyunlarının hepsini sırayla oynayan işsiz güçsüz, isteksiz, hayalsiz insanları seyrederim. Saatlerini sineğin kızı için harcayan bu insanlar bana üzüntü verir. Masamda dünyayı istediğim şekilde yeni baştan kurar, çeşitli düşüncelere dalarım.
Şimdi her şeye can sıkıntısı hâkimdir. Benim gibi yalnızlığın acısını çeken insanlar, dertlerini unutmak için türlü çareler ararlar. Mesela ben, bir müddet kitap okur, bir fasıl hayale dalar, bazı insanları odama hayaleten davet eder bu hayali misafirlerim ile dereden tepeden konuşurum.
Reklam
112 syf.
9/10 puan verdi
·
7 saatte okudu
"İkisi", Oktay Akbal'ın "Önce Ekmekler Bozuldu" ve "Aşksız İnsanlar" isimli öykü kitaplarının bir araya getirilmesi ile oluşmuş. İsmi de buradan geliyor. İçinde kısacık kısacık yirmi beş öykü mevcut. Öykülerin temel özelliği, gündelik hayatı olanca sadeliği içinde anlatması. Tumturaklı meseleler, üst perdeden
İkisi
İkisiOktay Akbal · Varlık Yayınları · 19555 okunma
Bir insanı seven ve bekleyen, her hareketi üzerinde düşünen başka insanların varlığı... Pencereden yolu gözleyen, sizi arayan bakışlar... Her kelimenizden mana çıkaran kimseler... Bu insan elbette mesuttur. Ama çoğu zaman bunun değerini bilmez. Mesela siz, belki de onlara, yani sizi sevenlere layık değilsiniz.
Bütün inkârlarına rağmen bütün insanlar muhakkak ki birbirlerine benzerler. Mesela bütün bu acayip düşünceleri bir türlü kovamayan ben bile, şu anda, bu kahvenin topal iskemlesinde neden oturduğumu, meydanı niçin merakla seyrettiğimi bilmiyorum. Çünkü ben de her insan gibi gelişigüzel yaşamakta, bir hiç için kendimi feda etmekteyim.
Önce ekmekler bozuldu...
Önce ekmekler bozuldu, sonra her şey... Çünkü yeryüzünde savaş vardı. İnsanlar sebebini bilmeden, düşünmeden ölüyor, öldürülüyorlardı. Savaş kelimesi dünyanın her yerinde en çok kullanılan söz olmuştu. Radyolarda marşlar, nutuklar şaşkın insan sürülerinin üzerine savruluyor, gazeteler korkuyla okunuyordu. Tramvaylar, vapurlar sabahları, akşamları tıklım tıklım, daima aceleci, sinirli, telaşlı bir kalabalığı şehrin bir ucundan öteki ucuna taşıyıp duruyorlardı.
Reklam
"(...)Kadının kendini bu delikanlının kuvvetli kolları arasında hissetmesi hoş... Muhakkak tatlı bir sesi vardır.İlk buluşmalarına itina ile en iyi elbisesi ütülü olarak gelecektir. Bir müddet birbirlerinin olarak yaşıyacaklar, erkek işsizse iş sahibi olacak, onun için çalışacak... Kadın akşamları onun penceresinde görünmesini bekliyecek...Kapı önünde adımlar, onun adımlarıdır, onu kollarına alır, elleri sı­caktır. İkisi de hayalleriyle iyiden iyiye alışmışlardı. Yüz­lerine sevinçli, rahat bir gülümseme yayılmıştı. Henüz uzakta olan saadetlerinin huzurunu şimdiden hissediyorlardı. Gözleri bir ara gene birleşti. Bir an içinde her şeylerini birbirlerine aktaran bu bakışlar kopuverdi, ikisi de biraz önceki tatlı hayallerini yarıda bırakmak zorunda kaldılar. Nasıl da unutuvermişlerdi? Bunca yıldır büyük bir şehirde yaşamışlardı, o kadar tecrübeleri, hatıraları vardı. Nice hayalleri yarım kalmış, nice saadetleri başladığı anda bitmiş, ellerinden gitmişti. Onların hayalleri artık gerçekten bir parça olmalıydı. Şimdi yüzlerindeki gülümseme silinmişti. İkisi de biraz önceki mesut hülyalarını tamamlamaktaydılar. Bütün saadetleri yarım kalmıştı; bu da öyle olacak, yavaş yavaş hayatlarında tadsızlıklar başgösterecek, ya erkek başka bir kadına tutulacak, ya kadın dostunu aldatacaktı. Kavgalı, gürültülü bir hayattan ikisi de usanacaklar, günün birinde böyle bir gazinoya, sıkıntılarını, üzüntülerini yok etmeye gelecekler, maceradan uzak bir hayat özleyecekler, karşılarına çıkan ilk insanla bol ümitli bir rüyaya dalacaklardı. Bütün aşklar böyle bitmişti, böyle bitecekti(...)"
Sayfa 42 - VarlıkKitabı okudu
* "(...)Erkek limonatadan bir yudum içerek kadına baktı. Bakışları yüksek ökçeli iskarpinden, ufacık ayağa, ardından görünen topuğa uzandı; güneşin yaktığı esmer bacağa doğru tırmandı, dizlere kadar çıktı, burada biraz dinlendi; dizlerden öteye biraz çekinerek ilerledi, emprime roba atladı, yoluna devam etti, baldırlardan kalçaya kadar birkaç defa gidip geldi; oradan ellere atladı, parmakların ucuna kadar vardı, sonra tekrar vücuda döndü, dolgun göğsün yokuşunu terleyerek tırmandı, boyalı kıvrık dudakları, hafif pembemsi yanakları geçti, gözlerin derinliğine indi, saçlarının içinde kayboldu,dalgaları aştı; oradan uzakta, mavi denizin ortasında köpükler saçarak yol alan ufak boğaz vapurlarından birinin güvertesine atlayıverdi. Erkek bakışlarını bu uzun yolculuktan geri döndürdü, önündeki bardağa dikti. Kadın, genç erkeğin kendisini,nasıl bir istekle seyrettiğini anlamıştı. Gözlerini ruj ilanlarından ayırmadan delikanlıyı seyretmişti. Yavaşça gözlerini çevirerek onun yanık simasına, siyah saçlarına baktı. Yakışıklı bir adamdı, onu elde etmenin hiç de güç olmayacağını düşündü. Bir an ikisinin bakışları havanın bilinmedik bir yerinde üst üste geldiler, bir an bütün arzularını birbirlerine anlattılar. Liselilerin sebepsiz kahkahaları bu hali bozdu, birden ikisi de gözlerini önlerine çevirip düşündüler. Şu boylu, poslu genç adama icadının tek işareti, bir kelimesi yeterdi... İkisi de yalnızlıktan bıkmış kişilerdi(...)" * Kadınla Erkek'den
Sayfa 41 - VarlıkKitabı okudu
Garip düşünceler içinde yan sokağa saptım. Tenha bir yola çıkmıştım şimdi. Evler, apartmanlar bayramlık elbiselerini giymiş gibi sevimli idiler. Şehrin kiri temizlenmişti, ahmak ıslatanın bütün zaferi bundan ibaretti. Yağ­mur dindiği zaman kendimi şehrin büyük bir meydanında buldum. Burada insanların uğultusu ve gürültüsü korkunçtu. Sağ tarafta sokağın başında bir genç duruyordu. Acaba o da yolun öte yanından beliren her gölgeyi, işitilen her ayak sesini kendinin mi sanıyor? Onunla bir an konuşup, dostluk etmeyi şiddetle istedim. Yolu gözlüyor, elindeki gazeteyi bükmüş sallayıp duruyordu. Birden yü­zünün çizgileri değişti, hızlı hızlı yürümeye başladı. Bir kız geliyordu karşıdan. Onları birleşmesini, gülüşerek konuşmalarını, uzaklaşmalarını, yolun sonunda ufala ufala kayboluşlarını seyrettim. Tam kendimi eski bir hatıranın akışına kaptıracağım anda alnıma düşen iri bir yağmur damlası beni kurtardı.
Sayfa 29 - VarlıkKitabı okudu
* Gene kadınlar, gene kızlar, gene delikanlılar. Gözlerim insandan insana sekiyordu. Güzelleri, çirkinleri, bıyıklıları, bıyıksızları, kısaları,uzunları birbirinin ardı sıra geçip duruyordu. Her biri ötekinin kopyası idi, pek az farklarla birbirlerinden ayırt ediliyorlardı. Bazısının burnu büyük veya küçük, kılığı iyi veya kötü, gözleri mavi veya siyahtı; ama hepsi de aynı cinsten birer kalp, birer beyin, ikişer kol ve bacak, muayyen sayıda kemik, sinir ve etten oluşmuştular. Arzuları birdi, hayalleri aynı. Hepsi de isteklerini, aynı şekilde elde ediyorlardı. İnsanları birbirinden ayıran şeyin sadece dış görünüş olduğuna inandım. Esasında yeryüzünün bütün insanları, zengin veya fakir, çirkin veya güzel, her yerde, her zamanda, adı, dini, milleti ne olursa olsun birbirlerinin eşiydiler. * Yağmur Altında İnsanlar'dan
Sayfa 26 - VarlıkKitabı okudu
Önce...
Önce ekmekler bozuldu, sonra her şey... Çünkü yer­zünde savaş vardı. insanlar sebebini bilmeden, düşünmeden ölüyor, öldürüyorlardı. Savaş kelimesi dünyanın her yerinde en çok kullanılan söz olmuştu. Radyolarda marş­lar, nutuklar şaşkın insan sürülerinin üzerine savruluyor, gazeteler korkuyla okunuyordu. Tramvaylar, vapurlar, sabahları, akşamları tıklım tıklım, daima aceleci, sinirli, telaşlı, bir kalabalığı şehrin bir ucundan öteki ucuna taşıyıp duruyorlardı. İnsanlar kütle halinde olduğu gibi, kişi olarak da baş­kalaştılar. Mesela savaştan önce bir insan işine gitmek için tramvay caddesine çıktığı zaman ilk olarak gökyüzüne bakar, mavi olduğunu görünce sebepsiz bir sevinç duyar, vakti varsa ağaçlar altından yürümeyi düşünür, adımları kaldırımlarda gezerken bir takım hayaller kurardı. Şimdi ise insanlar göğün mavi veya siyah olmasına aldırış bile etmiyorlardı. Hepsi eski hallerini kaybetmişlerdi. Hepsi telaş içindeydi. Hepsi yalnız kendini düşünüyordu.
Sayfa 17 - VarlıkKitabı okudu
29 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.