"...bense oturuyor, bakınıyor, dinliyordum. içim tanımlayamadığım bir duyguyla doluyordu. hüzün, mutluluk, gelecek önsezisi, arzu, yaşam korkusu... o zaman bir şey anlamamıştım bundan, içimde uyanan duyguyu adlandırmamıştım, adlandırsam da adı Zinaida olurdu."