Doğuştan utangaçtım ve çirkin olduğuma inandığım için utangaçlığım daha da artardı. Bir insanın yönünü çizmesinde hiçbir şeyin dış görünüşü kadar dramatik bir etkisi olmadığına inanıyorum, aslında dış görünüşünün çekici olup olmadığına duyduğu inanç, dış görünüşten çok daha etkilidir.
İnsan aklı yüreğinden bağımsız bir yaşam sürüyor, sık sık da duygularını aşağılayan, duyguları açısından anlaşılmaz ve acımasız düşünceler barındırıyor içinde. Uzaklaştırmak istediğim halde böyle düşünceler benim de aklıma geliyordu...
Tinsel etkinliğimizin acınası, önemsiz zembereği insan aklı! Benim zayıf aklım, nüfuz edemediği şeyleri anlayamıyor, gücünün üstünde çalışarak inançları, yaşamımın mutluluğu için hiç dokunmamam gereken inançları birbiri arkasına yitiriyordu.
Başka bir gün birdenbire ölümün her saat, her dakika beni beklediğini anımsayıp, insanların bunu neden hâlâ anlamadıklarına bir anlam veremeyerek insanın mutlu olmak için geleceği düşünmeden, sadece yaşadığı anın tadını çıkartmak dışında bir yolu olmadığına karar verdim.
Bence insan aklı, her bir insanın kendi gelişimi sırasında aklın kuşaklar boyunca yürüdüğü yoldan geçer, çeşitli felsefi kurumların temeli olan düşünceler aklın ayrılmaz parçalarını oluşturur; ama her insan bu felsefi kuramların varlığını bilmeden önce de az çok bilincindedir bunun.
Bu düşünceler öylesine açık ve şaşırtıcı şekilde aklıma geliyordu ki, bu kadar büyük ve yararlı gerçekleri ilk kez benim bulduğumu düşünerek onları hayata uyarlamaya bile çalışıyordum.
İlkgençlik yıllarımda hep düşündüğüm ve düşünmeyi çok sevdiğim konuların yaşıma ve konumuma hiç uymayan şeyler olmasına kimse inanmaz. Ama bence insanın konumuyla tinsel etkinliği arasındaki aykırılık gerçeğin en doğru göstergesidir.