Küçükken karnım ağrıyınca çabucak üşüyüverir, sancılanır, durmadan ağlarmışım, kocaman elini karnıma kor komaz susarmışım. Kızdırılmış tuğla gibi sımsıcaktı babamın elleri. Döverdi de beni. Kinlenirdim. Onu bir gün dövebileceğimi tasarlar, avunurdum.
Aşk, bedenin, bizim için mutlu olan bir andan yararlanarak kendini yalnızlığa sunduğu zamanlarda ortaya çıkar. Balıkçının sepet içinde taşıdığı değil, onu kendi başı üzerine savurduğu zamanlarda...
"Yalnızlık bana yasak. Hep insanların arasında olmalıyım. Kalabalıkta bile tek başıma kalmamalıyım. Büyük kentlerde yalnızlık derinden duyulur. Ben küçük kentlerde hiç yaşamadım."
Birilerine sormalıyız. "Biz yabancıyız da bu şehirde. Biz yabancıyız da her şehirde..."
Son tren kaçta?
Nereye gidiyor bu 16 numaralı tramvay?
Mese de neresi? Hangi masalın, hangi faslındayız biz?