Eski Taş Çağından Eksen Çağına

İnsan Evriminde Din

Robert N. Bellah

İnsan Evriminde Din Posts

You can find İnsan Evriminde Din books, İnsan Evriminde Din quotes and quotes, İnsan Evriminde Din authors, İnsan Evriminde Din reviews and reviews on 1000Kitap.
Antropolog Victor Turner akış kavramını, dinsel töreni (ritüeli) anlamak için kullanmıştır ve (olumlu anlamıyla) çalışma ritüel haline gelince akışa yaklaştığını söylemek belki terimleri fazla esnetmek olmaz. Örneğin, Zen Budistlerinin pratik/uygulama kavramına bakabiliriz; bunun ilk anlamı, tercihan başka Zen inançlılarıyla birlikte bir meditasyon salonunda belirli süreler boyu lotus konumunda yapılan meditasyondur. On- dan sonra, Zen kavramı bütün etkinliklere yansıtılır; öyle ki, yerleri süpür- mek pratik yapmak olur, bulaşık yıkamak ve herhangi bir iş pratik yapmak olur. Zen görüş açısından bir çalışmayı pratik haline getiren, belirli bir dinsel özenme biçimi olarak düşüncelilik (mindfulness) tavrıdır. Düşüncelilik, so- nuçla ilgili bir beklenti değildir, fiilen olan gerçekliğe açıklıktır, bir çeşit B-ta- nımadır. Belki, ben ona verdiğim genişletilmiş anlamla ritüelin üstün gerçek- lik olma bakımından gündelik yaşam dünyasıyla yarışabileceğini söyleyebili- rim. Böyle bir sav, gündelik yaşam dünyasının bir hayal dünyası olduğu yo- lunda geniş ölçüde paylaşılan bir dinsel görüşe dayanmaktadır.
Dinsel evrim daha kötüden daha iyiye doğru bir ilerleme değil- dir. Biz kabile halklarının "ilkel dini"nden bizim gibi insanların "daha yük- sek dinleri "ne gitmedik. Ben dinsel evrimden söz ederken Cliff Geertz'in en- dişelendiği sorunun bu olduğunu düşünüyorum; çünkü eski günlerde dinsel evrim fikri hep o terimlere büründürülmüştü. 34 Dinsel evrim yeni yetenekler ekler, ama bize bu yeteneklerin nasıl kullanılacağı hakkında bir şey söylemez. Stephen J. Gould'un işaret ettiği gibi, karmaşıklığın yegane iyi olmadığını anımsamaya değer.35 Basitliğin kendine özgü çekicilikleri vardır. Bazı görece basit organizmalar milyonlarca yıldır aşağı yukarı aynı form içinde var ol- muşlardır. Tür karmaşıklaştıkça ömrü kısalır. Bazı örneklerde tür daha kar- maşık formlara bürünmüş, ama ortadan kalkışlar kitlesel olmuştur. Eskilerde Homo cinsinin çeşitli türleri vardı; şimdi tek kalmıştır. Günümüze kalan tür, en son yok olan akrabasının, Neandertallerin ortadan kalkmasından kısmen sorumlu olabilir. Karmaşıklaştıkça kırılganlaşır. Karmaşıklık termodinami- ğin ikinci yasasına ters düşer; bütün karmaşık birimler ayrışma eğiliminde olur ve karmaşık sistemlerin işlemesi gittikçe daha çok enerji gerektirir. Bü- tün bunlar hakkında 2. Bölüm'de daha çok söyleyeceklerim olacak
Reklam
Evrimci dilbilimci Derek Bickerton dilin kökeninin off/,i- ne oluştuğunu ileri sürmüştür.32 Öteki primatların çıkardıkları sesler sözcük- ler değildir: Buyurucu ses işaretleridir; onları "Tehlike! Avcı!" ya da "Buraya gel! Yiyecek!" diye tercüme edebiliriz; fakat tehlike ya da avcı yahut yiyecek için sözcükleri yoktur. Birinde çok korkmuş bir çığlıktan, ötekindeyse sevinç- li bir seslenişten başka semantik bir içerik bulunmamaktadır; yaklaşan bir avcı ya da ortada yeni bir yiyecek olmadığı durumlarda, offiine olarak avcıların ya da yiyeceğin mümkün olabilmelerini tartışacak sözcükleri bulunmamakta- dır. Bizim nasıl dili icat edecek kadar (ki bu, dünyada doğrudan bir müdahale ya da zorunlu olmadan şeyler hakkında konuşmak demektir) offiine olduğu- muz sorusuna Bickerton'un kendi yanıtı vardır; fakat şimdilik dil offline orta- ya çıkarken, bir şeylerin "işlevsel", "uyumsal" olması aklı ürkütüyor.
Oyun, elbette pahalıdır. Oyun oynayan hayvanlar avcıların saldırılarına açık kalır ve oyun onları yiyecek aramaya katılmaktan alıkoyar. Böylelikle oyunun işlevleri üstüne birçok teorimiz ortaya çıkıyor -adaleleri işletmek, top- lumsallığı öğrenmek, öteki oyuncuları alt etmeyi öğrenmek, vb.- ama onun hayvanların yaptığı başka şeylerde pek görülmeyen salt bir eğlence öğesi içerdi- ğinden şüphe eden gözlemci pek yoktur. ]ohan Huizinga Homo Ludens, yani "Oynayan İnsan" diye bir kitap yazmıştır, bundan hala öğrenecek birçok şeyi- miz var.31 Huizinga oyunun kültürün kökeninde bile bulunduğunu görmüştür
Ayrıca bir de, ancak 1 950'lerde keşfedilen REM (rapid eye movement / hızlı göz hareketi) sorunu vardır; rüya görürken uykuda meydana gelir. İn- san bebekleri buna çok fazla ihtiyaç duyar. Onların uykusunun % 80 kadarı REM uykusudur, yetişkin insanlarda ise bu % 20 kadar olur. Pekala, rüyalar niçindir? Bu konuda herhangi bir fikir birliğine denk gelmedim, ama çeşitli kültürlerde rüyalar çok ciddiye alınmış ve gündelik yaşamı bazen önemli öl- çüde etkilemişlerdir. REM uykularının öğrenmeyle, anıları pekiştirmekle, önemli anıları öne çıkarıp önemsizleri silmekle ya da yaratıcılıkla ilgisi oldu- ğu anlaşılıyor. Dolayısıyla, evet işlevleri vardır, ama bu işlevlerin ne olduğu o kadar belli değildir. Onu hala çok iyi anlamasak da, uyku zorunluluk olduğu da anlaşılan bir lükstür.
Beni de ilgilendiren konular üstünde çalışan biyologların son zamanlarda yaptıkları yayınları okurken, onların on/ine ve offline bilgisayar dili kullandıkları dikkatimi çekti. Online hemen önümüzde olan, öç alan Darwinci baskıların gündelik yaşam dünyasıdır. On/ine yiyecek arama, savaşma, kaçma, üreme ve bütün yaratıkların sağ kalımı sürdürmek için yapmaları gereken öteki şeylerin dünyasıdır. Offline ise bu baskıların olmadığı ve başka şeylerin işlediği durumdur. Uyku ya da oyun gibi offline şeyler hakkında makale ve kitapların çoğu zaman "Uyku iyi anlaşılmamıştır", ya da " Oyun iyi anlaşılmamıştır, hatta bazıları onun var olmadığını bile savunurlar" diye başladıklarını gördüm. Hiç kimse yiyecek arama tekniklerini tartışmaya böyle bir ayrım yaparak başlamaz. Elbette belirli konulara gelindiğinde, yalın sağ kalım dünyasında bile, bir şeyin iyi anlaşılmadığını söylemek, beni rahatlatacak ölçüde sıradandır. Fakat bütün alanlara uygulandığında, böyle betimlenenler genellikle offline alanlardır.
Reklam
Teorik kültürün ortaya çıkmasına yol açan evrimci gelişmeler dizisinden çeşitli dünyalar, Geertz'in sözünü ettiği "kültürel sistemler" daha açıklıkla tanımlanmaktadır. Fakat onun mantığına uyarak, biz de bu yeni gelişmelerin, bu yeni yeteneklerin günlük yaşam dünyasıyla ne gibi bir ilişkisi olduğunu sorabiliriz. Gündelik yaşamı Darwinci sağ kalım dünyası olarak görürsek -ki bir ölçüde öyle görmeliyiz- insanlar, çepeçevre açlık ve tehlike içindeyken ve soylarını sürdürme zorunluluğunu karşılamaları gerekirken, nasıl oluyor da farklı dünyalarda, dans ve mitte, hatta kuramda vakit harcama lüksünü karşıla ya biliyorlar? Kastettiğim lüks türünü anlatmak için, insanların estetik alanı, yani faydacı olmamanın tam yerini nasıl yarattıklarını düşünelim. Bu noktayı açıklamak için ozan ve eleştirmen Mark Strand'dan bir pasaj aktarayım: Bizim bir şiirden etkilenmemizi ve onu dokunaklı bulmamızı bilgiden öte bir şey zorlar. ... Şiir bilimin bize doğru olduğunu söylediği şeyden daha az geçerli olmayan bir şemaya bağlıdır. ... Bir şiir, ötesindelik ve içindelik koşullarının geçerli kılındığı, hayal etmenin öyle olunsa nasıl hissedileceği duygusunu verdiği yerdir. O bize yaşamakla fazla meşgul olduğumuz için sürmekten yoksun kaldığımız yaşamı yaşatır. Daha da paradokslu olarak, bir şiir bizim sanki erişemediğimiz kendimizi yaşamamıza izin verir.
Toplum giderek daha karmaşık hale geldikçe dinler de onu izler, top- lumsal tabakalar arasında eski kabilelerin temel eşitlikçiliğinin yerine geçen büyük farkları kendi akıllarınca açıklarlar. Beylikler, sonra da arkaik krallık- lar, toplumsal sınıflar arasında servet ve iktidar açısından hiyerarşik olarak giderek büyüyen farkları açıklayabilmek için yeni sembolleştirme ve yerine getirme biçimlerini gerektirirler. İÖ. binli yıllarda eski dünyanın çeşitli yerle- rinde, onları ve mimetik temellerini yeniden örgütlerken eski anlatıları sorgulayan, yeni törenler ve mitler yaratırken etik ve ruhsal evrenselcilik adına bü- tün eski hiyerarşileri eleştiren teorik kültür ortaya çıkmıştır. Bu dönemin kül- türel coşkusu dinde ve ahlakta yeni gelişmelere yol açarken doğal dünyayı an- lamakta da benzer bir ilerleme göstermiş, bilimi başlatmıştır. İşte o sebepler- le bu döneme eksensel diyoruz.
Bundan 100.000 ila 250.000 yıl önce, tam söz dizimli (grama tik) dil gelişti, karmaşık anlatılar olanaklı oldu. Belki tam gelişmiş otobiyografik bellek de gramatik dile ve anlatıya dayanmaktadır ve ancak o zaman ortaya çıkmıştı ya da belki mimetik aşamada geleceği haber verilmekteydi. Donald yeni aşamaya mitik demektedir. Mit, mimetik ritüelin yapabilecekleri açısından yeteneklerini geniş ölçüde arttırır, ama onun yerine geçmez. Bildiğimiz bütün kültürlerin içinde mimetik kültürle karışmış olarak anlatı kültürü vardır.
Donald biyolojiyle kültü- rün ortak evriminde, insan kültürünün üç aşamasının -mimetik, mitik ve te- orik (taklitçi, söylencesel ve kuramsal)- aşamaların son bir-iki milyon yıl bo- yunca nasıl evrildiğini göstermektedir. 28 Evrim süreci, bizim öteki yüksek me- melilerle paylaştığımız öyküsel (episodic) kültür temelinden başlar; yani bire- yin
133 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.