Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İnsan ve Hayat - Sayı 66

İnsan ve Hayat Dergisi

İnsan ve Hayat - Sayı 66 Sözleri ve Alıntıları

İnsan ve Hayat - Sayı 66 sözleri ve alıntılarını, İnsan ve Hayat - Sayı 66 kitap alıntılarını, İnsan ve Hayat - Sayı 66 en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Çocuklar "Ananın ekmeğine kuru, ayranına duru denmez." darb-ı meseli ile büyürlerdi.
Sayfa 48
Türkçenin derdi sırtlanamayacak kadar çok; dil dertli olunca memlekette de dert tükenmiyor.
Sayfa 68
Reklam
Toplum olarak "değişim rüzgarı”na fena halde tutkunuz; her şeyimizi her an yenilemek, en güncelini, en modasını yakalamak peşindeyiz.
Sayfa 68
Türkçe'nin derdi sırtlanamayacak kadar çok; dil dertli olunca memlekette de dert tükenmiyor.
"İstanbul'dan gitmek sadece İstanbul'dan gitmek değil, Topkapı'dan, Hz. Fatih'ten, Eyüp Sultan'dan, Suriçinden, Ayasofya'dan, Sultanahmet'ten, Süleymaniye'den ve hatta Karacaahmet'ten gitmektir..."
Eski ramazanlar ve bayramlar gibi köy de uzaklaştırıldı hayattan.
Reklam
Beyazıd-i Bestâmi Hazretleri ile aynı dönemde yaşayan "Bal ve Bal Arısı" kitabının müellifi Ebu Hanife Dineveri o devirlerde kaliteli balı anlatırken "O kadar beyaz ki, sanki bir gölde biriken su rengini andıran yüksek kesimlerin balı gibidir." der.
"Her işte başarının anahtarı ana dilini iyi bilmektir." diyor Peyami Safa. Biz bugün dilimizi konuşamıyoruz, meramımızı ifade edemiyoruz ve haliyle "konuşarak" anlaşmak yerine itişerek, tepişerek çözüyoruz dertlerimizi.
Sayfa 68
Sonra köye bir "aydın öğretmen" geldi, köylüyü cahil belledi. Köyü asırlarca aslı esasına muvafık taşımaya çalışanlara, gelenekten yetişenlere, kısacası din adamlarına "kara kuvvet" yaftası taktı.
Bu tabelaları, ilanları asan dükkan sahiplerinin kusurlarını görmezden gelelim; fakat tabelayı yapan, bu işten para kazanan adamlar acaba hiç mi dil bilmezler bre!
Reklam
Şehir hayatının beraberinde getirdiği maddi ve manevi problemler bir süre sonra aileyi parçalanmaya kadar götürebilmektedir.
Ehli irfan söylemez her hâlini Hâl olur izhârı var, ihfâsı var. İrfan sahibi olan insanlar, gönlünde duyduğu her hali söylemez. Bazısının söylenmesinde bir mahzur olmasa bile bazısını söylemek hiç de doğru değildir. O, mutlaka insanın gönlünde ve gizli kalmalıdır. Böyle hareket edebildiği nispette irfanını göstermiş olur. (Abdülaziz Bey)
Eski seyyahlar Osmanlı şehirlerini ziyaret ettiklerinde sessizliğe, huzura hayran kalmışlar, bu sükunetin çocukluktan kazanıldığını ifade etmişler, hatta Osmanlı sokaklarındaki sessizliğin hayvanlara bile sirayet ettiğini iddia etmişlerdir.
Şehirden biraz uzaklaşıp yeşili ve suyu bol tabiatla iç içe kaldığınızda "gürültü' kelimesi, yerini gürül gürül akan dere ve su sesine bırakır. Su gürültüsü demeyiz de su sesi deriz. Egzoz ve asfalt kokan yollardan çıktıkça kulağınız başka seslerle tanışmaya teşnedir.
Kış gecelerinde soba kenarında, koyu çay sohbetleri yapılırdı. Dedeler menkıbeler ile tarihi dillerde taşırdı. Bilmeceler sorulur, bilene bir bardak ballı süt mükâfat olurdu. Annelerin agzında ninni, bebeklere şifalı söz taşırdı. Kar korkusu kışı zehire çevirmezdi. Karların mikrobu kırdığı bilinirdi. Karlı geçen yılın baharında kırlar bereketlenirdi. İhtiyar ve kuru ağaçlar yakılırdı. Doğru büyümesi için yabani ağaçlar dahi budanırdı. Dedeler, torunlarına ağaçtan oklava, tahta kaşık, sis, sinit yapmayı gösterirdi. Anneler ise onların nasıl kullanılacağını anlatırdı kızlarına.
Sayfa 49
21 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.