Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İnsan ve Sırları Cilt: 2

Ahmed Hulûsi

İnsan ve Sırları Cilt: 2 Sözleri ve Alıntıları

İnsan ve Sırları Cilt: 2 sözleri ve alıntılarını, İnsan ve Sırları Cilt: 2 kitap alıntılarını, İnsan ve Sırları Cilt: 2 en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Din, insanlar Dünyada Dini kullanarak saltanat sürsünler diye tebliğ edilmemiştir!
Sayfa 130 - Kitsan YayıncılıkKitabı okudu
Reklam
Ebû Hureyre radiyallahu anh anlatıyor: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem buyurdu: - Cehennem Rabbine şikayette bulunarak:Yâ rabbi kısımlarım birbirini yedi!..» dedi! Bunun üzerine Allah ona iki nefes vermesi için izin verdi. işte bulduğunuz şiddetli soğuk (kışın) cehennemin ZEMHERİR'inden; bulduğunuz yakıcı sıcak da onun SEMUM'undandır!..»
Pdf
Az evvel anlatmaya çalıştığımız gibi, kâinatta Dünya’dan 1 milyon küsur defa büyük Güneş’in yeri iğne ucuyla gösterilemezken, gururundan, kendine biçtiği pâyeden yanına yaklaşılmayan insanın yeri, acaba daha iyi anlaşılabiliyor mu bu satırlarda?
Din, insanlar Dünya’da dini kullanarak saltanat sürsünler diye tebliğ edilmemiştir! Ölüm ötesi yaşamda devlet yoktur!.. Devletin rejiminin de ölüm ötesi yaşamda yeri yoktur!.. İnsanlar, kabirde, devletin rejiminden dolayı da sorguya çekilmeyeceklerdir!.. Din ferde gelmiştir, devlete değil!.. Devletin rejimi İslâm değildi diye; Allâh ve Rasûlü’ne iman etmiş olarak ölen kimse dahi cehenneme gidecek değildir. Dört halife devrinin bitimiyle birlikte İslâm “rejimi” nihayet bulmuş ve “saltanat” rejimleri başlamıştır. İslâm’da ise DİN ADINA, saltanat veya DİKTATÖRLÜK rejiminin yeri yoktur. İslâm prensipleri, Saltanata ve SİVİL-ASKERÎ DİKTATÖRLÜKLERE RAZI OLMAZ!.. İslâm’ın şartları arasında “devletin rejimini değiştirip İslâm yapmaz isen dini reddetmiş olarak ölürsün” diye bir kural da mevcut değildir. Şayet kişinin müslümanlığı rejime bağlı olsa idi, dört halife devrinden sonra yeryüzünde müslüman kalmamış olurdu ve bir tek de evliya yetişmemiş olurdu. Ölüm ötesi gerçekler dolayısıyla, kurtulması için tedbirler alması zorunlu olan varlık, devlet değil, insandır!..
Dünya, tüm üzerindekilerle birlikte, neticede büyüyecek olan «Güneşin» yâni bir diğer ifade ile «cehennemin» içine girecektir!.. İnsan ise «ruh» beden ya da diğer bir ifade ile hologramik «dalga» bedeninin elde ettiği enerji durumuna göre ya dünya üzerinden kaçıp sayısız yıldızların boyutsal derinliklerindeki üst yaşam boyutlarına yâni cennetlere gidecek; ya da dünyanın ve hemen sonrasında da güneşin manyetik çekim alanından kendini kurtaramayarak; neticede, ebedi olarak cehennemin içinde yâni güneşin içinde kalacaktır!.. Zaten ilk anda kendilerini kurtaramayanların daha sonraki devirlerinde güneşin içinden çıkmaları gittikçe artan yoğunluk ve «karadeliğe» dönüşme olayı sebebiyle ebedîyyen mümkün değildir. İşte bu yüzden cehenneme girip de oradan kaçamayanlar ebedî olarak orada kalıcıdırlar; cennetlere girenler de ebedî olarak orada kalıcıdırlar, denilmiştir!.. Acaba niye açık açık «Güneşin cehennem» olduğu tasrih edilmemiş de, sadece bir iki hadîste bu noktaya işaret edilip geçilmiştir?.. Üzerinde açık açık durulmamıştır. Çünkü, içinde bulunulan toplum zaten taşa toprağa, aya güneşe tapan bir toplumdur!.. Zaten insanlar, yıllar yılı aya, güneşe, yıldızlara tapagelmişlerdir!.. Bir de buna üstlük Hazreti Rasûlullâh «cehennemin güneş» olduğunu sarih bir şekilde açıklasa idi, gene insanların güneşe tapınmaya başlayıp, ondan meded dilenmeleri; - Aman Güneş sen yücesin, ulusun bizi yakma! diye secdelere kapanmaları son derece doğaldır!.. Düşünün ki, bugün bile Güneşi bayrak edinip, ona tapan; Güneşinoğlu'na âdeta ibâdet eden toplumlar yaşıyor dünya üzerinde.
Pdf
Reklam
Evvelâ “Mutu Kable en temutu” olup da ondan sonra “men ârefe” olmaz!..Hiçbir zaman bu mümkün değildir.Muhaldir!.. Evvelâ rabbına vâsıl olacaksın; ondan sonra ilâhi emirlerin mânalarının müşahedesi oluşacak,esmâ mertebesine ulaşacaksın,bunun neticesinde “melikiyyetin” ne olduğunu müşahede edeceksin.. Bundan sonra,”melikiyyet” müşahedesinin
“İsimlerin mânalarına bürünme” dediğimiz hâl ancak Hakkel yakin sahiplerine ait olan bir haldir.Mubdi marifet “İnsan-ı Kâmil” de isimlerin hakkını vermek,isimlerle tahakkuk etmek diye anlatılır.”Ölmeden önce ölmek” ile hâsıl olan “yakin” de,Allah’a kulluk etmek vardır!...Varlığın yönünden,Allah’a “kulluk” etmek vardır...Esmâ yönünden değil.
Kaderi, biz iki manâda inceleyeceğiz!.. Bir, istidadın oluşması; bir, kabiliyetin oluşması istidat da kaderdir, kabiliyette kaderdir. Fakat o istidat ve kabiliyetin, kader olmasına karşılık; hakkında takdir biçilen varlık da, ilahî isimlerden meydana gelmesi hasebiyle ve o ilâhî isimlerin kuvvetlerinin kendisinde varolması sebebiyle; orada belli bir iş yapabilme, belli bir gücü ortaya çıkarabilme gücü de söz konusudur!.. İstidadın ve kâbiliyetin, ilahi güç tarafından tesbiti kader; buna mukabil, o mahalde, o birim adını verdiğimiz nesnede varlık, ilâhî isimlerin terkibi olması hasebiyle mevcut olan irade de "iradei cüz" diye adlandırılmıştır!.. Yani "irâdei cüz" kelimesiyle kastedilen manâ, o mahalde mevcut olan ilahi isimlerin varlığıdır!.. İlahi isimlerin manâlarını sen ortaya koyarsın, bu ortaya koyuşun "irade-i cüz"ünü kullanışın diye tarif edilir!..
Her an şuurlu olacaksın!..Her an yaptığın işin,tabii terkibinin sonucu olduğunu müşahede edip, onun aksine olan bir fiili meydana getireceksin..Alışkanlığından dolayı bir iş yapmayacaksın!..Meleke kesbetmiş olmandan dolayı yapmayacaksın!..Tabii terkibinin gereği olarak yapmayacaksın!..Burada,elbette ki,nefse çok çok yüklenmek gerekiyor...
Reklam
“nefsinin” hakikatı Allah’ın hakikatıdır... Nefs,bir şeyin Zâtıdır..Oysa,varlığın Zatı Allah’tır!.. Sen nefsine zulm etmekle,Allah’ın hakkını vermemiş oluyorsun!..Bunu yapmanın sebebi de yaratılmışlığın hükmü altında,varlığının hakikatını müşahede edememendir!.. Eğer bilirsen ki,ne yönden kulsun,ne yönden Rab; ve bilirsen ki Allah senin nendir;ve bu bildiklerinin hakkını yerine getirirsen,işte o zaman ilâhi saadete ermiş,Allah’a vâsıl olmuş,dünyada iken cennete girmişlerden olursun!..