İnsanlıktan ve ahlâktan bahseden barış vaızlarının yüce ve şefkatli duyguları saygıya değer. Fakat bütün insanlıkta tarafsız ve içten bir insanlık vicdanı ve bir savaş tiksintisi şuurlanmadan bu vaazların olumlu sonuçlar vermesi güçtür.
Vatan, içinde yalınız ekmek yediğimiz bir imarethane değildir; onun aziz oluşu da bu lutfu dolayısıyla değildir. Öyle olsaydı, yabancı topraklarda daha maddi saâdetlere nail olmuş olan yurttaşların, oralarda yurt özlemile kavrulmamaları gerekirdi.
Vatan, insanın bütün kutsal duygularının, şeref, haysiyet ve namusunun, hürriyet ve vekarının, bütün ve karının, bütün ulusal, tarihi ve ahlâkî benliğinin kaynağıdır.
Ancak onun için yaşanır, onun için ölünür. Savaşların en meşruu da, bu duygulardan gelenidir.
Savaşı bir gladiyatör zevki değil, bir ulus ve uygarlığı koruma ödevi olarak yüklenmek, ahlâkî ve tarihî ödevlerin de en şereflisidir.
Bütün dünya uluslarının eşit haklarla kardeşliğini savunan bir iman gerçeklendikten sonra girişilecek her savaş, bir cinayet sayılabilir.