“Zorbalık ve terör dönemlerinde, insanlar kendi içlerine kapanır ve hislerini saklarlar, fakat hisleri silinemez ve ne kadar güçlü olursa olsun hiçbir doktrinin dayatmasıyla yok edilemez.”
Stalin, kendini tabiatı açısından da sert görmüştür. 1908 veya 1909’da ilk karısı Yekaterina’nın ölümünden sonra, “Bu mahluk benim taştan kalbimi yumuşatmıştı. O öldü ve onunla beraber insanlar için duyduğum son sıcak hislerim de öldü,” demiştir.
Bizim zamanımıza özgü olan şey, tarihin doğru bir şekilde yazılabileceği fikrinin terk edilmiş olmasıdır . . . Bu şekilde düşünmenin ima ettiği gerçek, Liderin veya yönetimdeki bir zümrenin sadece geleceği değil, geçmişi de kontrol ettiği kabus gibi bir dünyadır. Eğer Lider, şöyle şöyle bir olay için “Asla olmamıştır”derse, o zaman asla olmamıştır. Eğer iki kere ikinin beş olduğunu söylerse, evet, iki kere iki beştir. Bu ihtimal, beni bombalardan çok daha fazla korkutuyor.
Doğru bilgelik
Tüm kabahati ortaya çıkarabilir
Luther’den bugüne kadar
Bir kültürü deliye çeviren
Linz’de ne olduğunu bulabilir
Hangi büyük imgenin
Psikopat bir tanrı yarattığını:
Ben ve halk biliyoruz.
Tüm okullu çocukların ne öğrendiğini,
Kötülük gören
Kötülük yapar.
W.H. Auden, “1 Eylül 1939”
.
Benim pedagojim katıdır. Zayıf olan, dövülüp atılmalıdır. Benim Germen Düzeni ormanlarımda, bütün dünyanın önünde titreyeceği genç bir nesil yetişecek. Ben, gençlerin katı, hükmedici, korkusuz ve zalim olmalarını istiyorum. Gençler tüm bu özelliklere sahip olmalıdırlar. Acıya katlanabilmelidirler. Zayıf veya yumuşak hiçbir tarafları olmamalıdır. Gözlerinde bir kez daha o özgür ve muhteşem yırtıcı hayvan bakışı çakmalıdır.
Adolf Hitler, Alice Miller, For Your Own Good:The Roots of Violence in Child‐rearing
Bir Eleştiri Ortamının Olmaması
İnanç açlığı, insanları propagandaya karşı savunmasız hale getirerek materyalizmin ötesine geçer ve ne kadar sahte olursa olsun,ruha hitap eder. Bu açlığı çekenler, eleştirel düşünmekten çok,inanmak isterler.