Yeni Ahit’te, Paulus, Yakup, Luka ve Yuhanna’nın, inananları dünyevi yaşamdan nefret etmeye çağırdığı pasajların listesi uzar gider. Bu tema sürekli yinelenir: Bu yaşam iğrençtir, yaşam bir sürgündür ve bizim, onun mümkün olduğunca kısa sürmesini dilememiz gerekir. “Canımı hiç önemsemiyorum, ona değer vermiyorum,” der Aziz Paulus, Eski Ahit’in pek
çok metnine karşılık vererek.
İlk Hıristiyan kuşaklar, zulümler sırasında bunu çok iyi anlar ve tereddüt etmeden ölüme koşarlar. “Ölümü göze alacak kadar vazgeçmişlerdi can sevgisinden” der Aziz Yuhanna, I. yüzyılın sonunda ve “İsa’ya tanıklık ve Tanrı’nın sözü uğruna başı kesilenleri” cennete yerleştirir.
II. yüzyılda, Aziz Justin, Apologie’sinde, ölüme koşan Hıristiyanları göklere çıkarır, III. yüzyılın başında da, Tertullianus ve Montanistler gönüllü şehitliği överler. Şehitlerin işler’i, kendini bırakan ya da otoritelere yanıt olarak tereddüt etmeden ölümü seçen Hıristiyan örnekleriyle doludur.
Hıristiyanlık, bu “dünya" yaşamının iğrenç olduğunu ve
Tanrı’ya ve sonsuz yaşama kavuşmak için ölmeye can atmak gerektiğini ileri süren karmaşık bir ortamda doğar ve gelişir.