Hukukun üstün tutulduğu bir toplumda düzen sağlanabildiği halde, düzenin en önemli değer sayıldığı toplumda insan haklarının teminata bağlanmış olduğu söylenemez.
Geçmişi ölü sayanlar geleceği tahribe yönelmişlerdir. Bütün hayatiyetin geçmişte bulunduğunu sananlar ise gelecek tarafından tahrib edilmeye müstâktırlar. Türkiye'nin meselesini tanıyabilenler sadece canlı geçmiş ve canlı gelecek arasındaki hayat köprüsünü görmek isteyenler olabilir.
Günlük hayatımızı bir sarhoşluk, bir bilgisizlik bulutu altında yaşadığımızın en kolay farkedilebilen işareti ne söylediğimizi anlamaksızın konuşmamızdır.
Müslüman hayrına olan hiçbir şey için geç sayılamaz. Yani doğru bir davranışı yerine getirmek söz konusu olduğunda ''bunca belâ, bunca yozlaşma içinde benim yapacağımın ne etkisi olur'' diye düşünmek bir yanıyla o belâları, yozlaşmaları haklı saymak, hem de Allah'ın rahmetini umursamamaktır.
Müslümanlık hakkında konuşacak olanlar, neyi teklif ediyorlarsa, o teklif ettiklerinin içinde olması gerekenlerdir. Doğrunun teminatını da, insanlar arasında salih otoritenin gerekçesini de burada bulabiliriz.