Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

İslam Önderleri Tarihi 3

Ebu’l Hasan Nedvi

İslam Önderleri Tarihi 3 Sözleri ve Alıntıları

İslam Önderleri Tarihi 3 sözleri ve alıntılarını, İslam Önderleri Tarihi 3 kitap alıntılarını, İslam Önderleri Tarihi 3 en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Dünyaya muhabbet beslemek
Adamın biri Basralı Râbia Hatun’un yanına geldi ve dünyayı şiddetle kötülemeye başladı. Râbia Hazretleri ona dedi ki: “Lütfen artık bundan sonra benim yanıma gelmeyiniz. Dünyayı çok konuştuğunuzdan dolayı, dünyaya muhabbet beslediğiniz anlaşılıyor.
Hâce Ferîduddin
Muharrem ayının 5. günü hastalığı şiddetlendi. Yatsı namazını cemaatle kıldı. Namazdan sonra kendinden geçip komaya girdi. Bir saat sonra kendine gelip; yatsı namazını kıldım mı? diye sordu. Yanındakiler; kıldınız, dediklerinde: İkinci kez kılayım, kim bilir nasıl olmuştur? dedi İkinci kez namaz kıldı. Yine kendinden geçip bayıldı bu sefer bayılma çok ağır oldu ve uzun sürdü. Tekrar kendine geldi. Ben yatsı namazını kıldım mı? diye sordu. İki kere kıldınız dediklerinde buyurdu ki: Bir kere daha kılayım, kim bilir nasıl olmuştur? Üçüncü kez yine kıldı. Sonra ruhunu Allah'a teslim etti.
Reklam
“Muhabbetin tarihi, üç zamana da hâkimdir: Önceye, ortaya, sona. İşte bütün bu zamanlara hep Onun hükmü geçer. Araştırıp gerçekleri görenler demişlerdir ki: İster bu âlem ister 0 âlem olsun, her ikisi de, istek ve arzu içindir. Eğer bir kimse o âlem (ebedî âlem) istek ve arzu âlemi değildir derse, bu doğru değildir. Evet orada namaz, oruç olmayacak ama arzu ve istek olacak. Kıyamet gününde bütün hükümler (dünyada iken insanın yapması için Allah’ın verdiği emirler) üzerine bir kalem çekilecek, fakat şu iki şey sonsuza dek kalacak: Muhabbet de Allah için, şükür de Allah için.”
Bir gün Hâce hazretleri bir kişinin ısrarı üzerine sultana bir rica mektubu yazdı. Bu mektup rica ile minnet etmemezliğin enteresan bir karışımıdır: “Ben bu kişinin işini Allah’a ondan sonra da size havale ediyorum. Eğer siz bu adama bir şeyler verirseniz biliniz ki asıl veren Allah Teâlâ’dır. Siz ise teşekkür edilen kimse olacaksınız. Eğer vermezseniz, engel olan Allah Teâlâ olacaktır. Siz mazur olacaksınız.”
Bir keresinde Şeyh Ali Sekkezî tekkesinde hararetli bir zikir ve ilâhi meclisi kurulmuştu. İlâhi okuyan zat şu şiiri okudu: "Allah’a teslim olma hançeriyle öldürülenlere Her zaman Allah tarafndan başka bir can bahşedilir.” Hâce Kutbuddin bu şiiri duyunca vecde geldi, tamamen cezbeye kapıldı. Tekkeden evine döndüğünde aynı cezbe ve kendinden geçme hali sürüyor, aynı şiiri kendi kendine tekrar edip duruyordu. Geceli gündüzlü dört gün boyunca bu cezbe hali devam etti. Namaz vakti geldiğinde kendine geliyor, namazını kılıyor, sonra aynı şiiri okumaya başlıyordu. Şiiri okur okumaz yine kendinden geçip cezbe haline giriyordu. Bu durumdayken beşinci gece fani dünyadan göçüp gitti.
Büyük zâtın birine adamın biri ; Allah’a ulaşmanın ne kadar yolu vardır? diye sordu. O da: “Ne kadar varlıklar varsa ve dünyada ne kadar zerreler varsa, o kadar Allah’a ulaşma yolu vardır. Fakat Allaha ulaşmak için, hiç bir yol, kalplere huzur vermekten daha iyi ve daha yakın değildir. Biz de bu yolla Allah’a ulaştık” diye cevap verdi ve kendi müridlerine bunu tavsiye etti.
Reklam
Kırık kalp daha üstün değerdedir
Kalbin bir özelliği de; her şey kırılınca değersiz olduğu halde, kalp ne kadar kırık olursa, o kadar kıymetli olmasıdır: Şöyle buyuruyor: "Ey Kardeş! Kırılmış bir şey hiçbir değer taşımaz. Fakat kalp ne kadar kırık olursa, o, kadar fazla kıymetli olur. Musa (a.s.) bir gün Allah’a dua ve niyazında; “Ben seni nerede arayayım?” dediğinde ona: “Ben, kalbi benim yüzümden kırılmış olan insanların yanında olurum” cevabı geldi.”
Sayfa 361Kitabı okudu
Hâce Hazretleri buyurdu ki: “Taâtin iki çeşidi vardır: Geçişli, geçişsiz. Geçişsiz tâat; faydası sadece tâat yapana ulaşan tâattır. Namaz, oruç, hac, zikir ve dua etmek gibi. Geçişli tâat ise ; faydası, huzuru başkalarına geçen ve ulaşan tâattır. Müslümanlar arasında anlaşma meydana getirmek, şefkat göstermek, başkalarına merhamet göstermek vs.ye geçişli tâat denir, sevabı ise sınırsız ve belirsizdir. Geçişsiz tâatın kabul edilmesi için çok büyük samimiyet gerekir. Geçişli tâatte ise nasıl yapılırsa yapılsın sevap ve mükâfat verilir.”
Hadisi Şerifi kabul etmeyenler!
“Delhi âlimleri, hased ve düşmanlıklarla dolu kimselerdir. Onlar büyük bir fırsat ve imkân buldular, düşmanca pek çok sözler söylediler. Hayretle gördüm ki onlar, Hz. Peygamber’in sağlam, sahih hadislerini dahi dinlemeye razı değillerdi. O hadislere karşılık; bizim şehrimizde fıkha göre âmel etmek hadisten önce gelir, diyorlardı. Böyle sözleri ancak Peygamberin hadislerine inanmayan kimseler söyleyebilir. Ben ne zaman sahih bir hadis okusam, onlar buna kızıyor ve diyorlardı ki: “Bu hadisten İmam Şafiî hüküm çıkarmaktadır. O ise bizim âlimlerimize düşmandır. Biz o hadisi dinlemeyiz.” Bunlar imanlı kişilermidir: değiller midir bilmiyorum. Yetkililer önünde öyle şiddetli davranıyorlar ve sahih hadisleri reddediyorlar ki, her öyle hiçbir âlim ne gördüm ne işittim. Önünde sahih hadis okunsun da, ben onu dinlemiyorum desin. Bu ne haldir ve bu cesareti, zorbalığı gösteren şehir nasıl mamur olaral‘ ayakta durabiliyor anlamıyorum! Taş üstünde taş kalmayacak şekilde bir felâkete uğrarsa şaşmam. Bundan sonra Padişah, devlet ileri gelenleri ve halk, âlimlerden ve şehrin kadısından bu şehirde hadse göre amel edilmediğini duyarlarsa, Peygamber hadisine nasıl güvenleri kalacak? Korkarım ki, şehrin âlimlerinin bu kötü inançlarının uğursuzluğundan dolayı gökyüzünden belâ, musibet, kıtlık ve veba yağar.” dedi.
Hâce Ferîdüddin Genci Şeker
Tevekkülü ve insanlardan uzak duruşu öyle bir haldeydi ki, bir keresinde eline lokmayı alıp ağzına götürmek üzereyken durdu ve: Bunda biraz prensip dışına çıkıldığını hissediyorum, dedi. Hizmetçi edeple dedi ki: Efendim; tuzumuz yoktu, bir miktar ödünç tuz. alarak kattım. Bunun üzerine Şeyh Hâce Feridüddin: Sen prensiplerimize uymadın, bu yemek bana yakışmaz, buyurdu. Bir süre sonra öyle bir hal oldu ki, gece gündüz yemekhanenin ocağı sönmez oldu. Gece yarısına kadar yemek yiyenler gelip gider oldu. Her gelen bu nimet sofrasından hissesini alır, kim olursa olsun buradan nasibini yerdi.
Reklam
Kemâl derecesine ulaşanlar
“Kemâl derecesine ulaşmış olan şeyhler, tasavvufçular ve âlimler öyle kabul ediyorlardı ki, şeriat maddelerinden her bir maddenin âhiret saadetine bağlı bir sırrı vardır. Bu sebeple, son nefeslerine kadar şeriatın edeplerinden bir tek edebi ve emri o büyük zâtlar terk etmemişlerdir. Hatta o derecede ki ; Cüneyd-i Bağdadî (rah.a) Hazretlerine, ölümü yaklaştığı sırada bir hizmetkârı abdest aldırıyordu. Sakalını iyice ovalayıp kıl diplerini ıslatmasını unutunca, Cüneyd-i Bağdadî Hazretleri onun elini sünneti yerine getirsin diye tuttu. Orada bulunanlar: Efendim, böyle bir zamanda bu kadarına da mı müsamaha yoktur? deyince, “Biz bunun sayesinde Allah’a ulaştık” buyurdu. Kemâl ehli insanların şiarı buydu. Hileye yakalanan insanlar çabucak oyuna geliyorlar. Göremedikleri şeyleri ve anlamadıkları nesneleri hiç yok zannediyorlar.
Büyük zâtlar demişlerdir ki: "Bu zümrenin zikirleri, taatları anlatılamaz. Onlar, bütün bu tâat ve Zikirleri bitirince arkasından başka bir zikir ve tâat yapmayı, başka bir insana hizmet etmekten daha faydalı görmezler."
Sayfa 374Kitabı okudu
Hâce Nizameddin Evliya'nın sofrası
Bu padişah sofrası, kendi türünde tek ve benzersizdi. Bu sofraya oturan yüzlerce, binlerce yoksul, fakir kimse, adını duymadığı yemeklere nail olurdu. Devlet ileri gelenleri ve saray yetkilileri bile bu sofrada bulunmayı arzu eder, o yemeğin lezzetini anar dururlardı. Doğru yolu göstermekte tarikat ve mânevî terbiyeyi yaymakta, esirgenmeyen genel feyz ve bereketten başka, Delhi’de bütün hızı ile akıp giden ve binlerce Allah kulunun olgunlaşıp yetişmesine vesile olan bir feyz ırmağı vardı.
Hizmet etme büyüklüğü
İnsanlara hizmet, hizmet eden kişiyi daha medenî ve terbiyeli yapar, ahlâkı güzelleştirir, sünnet ve tarikat bilgilerini öğretir, nefsin karanlığını ve katılığını giderir. İnsanı berrak ve keskin ruhlu yapar. Neticede onun içi dışı pırıl pırıl parlar. Bütün bu faydalar hizmete Özgüdür.
“Hak yola giren kişinin (müridin) yapacağı önemli iş; başka insanlara hizmet etmektir. Hizmetlerde, diğer hiçbir ibadet ve taâtlerde olmayan faydalar, özellikler vardır. Bu faydalardan biri; nefsin ölmesi ve büyüklüğü, gururu, azameti, kibri çıkarıp atması ve kalbinde yumuşak başlılık, acizlik meydana getirmesidir."
18 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.