Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Faysalü't-Tefrika Beyne'l-İslam Ve'z-Zendeka

İslam'da Müsamaha

İmam Gazali

İslam'da Müsamaha Sözleri ve Alıntıları

İslam'da Müsamaha sözleri ve alıntılarını, İslam'da Müsamaha kitap alıntılarını, İslam'da Müsamaha en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
anlamadıkları şey bu
insan aklı her şeyi bilemez, aklın da durduğu ve öteye gidemediği bir sınır var.
Şeriatı tekzip eden kimse Hz. Peygamber (s.a.v)'in sözlerinin mânâsız ve yalan olduğuna, bu sözlerin demagoji veya dünyevî maslahatlar mülâhazasiyle söylenmiş olduğuna inanır. Bu ise hâlis küfürdür, zındıklıktır.
Reklam
Hemen tekfir yolunu tutmak cahillerin şiârıdır.
Bilgi ile ona buna meydan okumak insan tabiatında mevcuttur. Kendini âlim sanan cahiller bundan kendilerini alamazlar.
“Küfür ile imanın mahiyetini ve tarifini, hak ile dalaletin sırlarını ve sınırlarını, kalpleri mal ve makam sevgisi ve kaygısı ile kirlenmiş kimselerin idrak edemeyeceği bilinmelidir.”
Şeriatı tekzip eden kimse Hz Peygamber'in sözlerinin mânâsız ve yalan olduğuna, bu sözlerin demagoji ve dünyevî maslahatlar mülahâzasiyle söylenmiş olduğuna inanır.
Reklam
|Bilmeyenler sussaydı, insanlar arasındaki ihtilaf azalırdı.
İslâm dışı hayat tarzını hangi ölçüde ve hangi noktaya kadar hoş görebiliriz? Gide gide yalanı, dolandırıcılığı, yolsuzluğu, rüşveti, tefeciliği ve benzeri ahlâksızlıkları hoş görme noktasına varmaz mıyız?
Her düşmanlığın sulha dönüşmesi ümit edilebilir, Fakat kökleri hasede dayanan düşmanlık müstesna.
İlâhları hevâ ve heves, Ma’bûdları emirler, âmirler, sultanlar Kıbleleri para, pul Şeriatları benlik (ahmaklık, yobazlık),
Reklam
Ne olursa olsun hiç bir mezhebin, muhalifini, delilde hatta etti diye tekfir etmesi doğru olmaz. Fakat "dalâlet ehli" ve "bid'atcı" demesi câizdir. Dalâletçi demesinin sebebi; kendisine göre, yoldan sapmış olmasından, bid'atcı demesinin sebebi ise selef-i sâlihînin hakkında ne söylediği açıkça malüm olmayan bir mevzûda yeni bir görüş ortaya atmasındandır. Selef arasında meşhur olan Allah Teâlâ'nın görülmesinin câiz oluşudur. Hâl böyle iken birisinin çıkıp da "Allah görülemez." demesi bid'attır. Görüleceğini (ifâde eden nassları) te'vil etmesi de bid'attır. Bundan dolayı "Allah Teâlâ'nın görülmesinden maksat kalp ile müşâhede edilmesidir." şeklinde bir kanaate sahip olan kimsenin bu görüşünü söylememesi ve açıklamaması uygun olur. Çünkü selef böyle bir şey söylememiştir.
Şüphesiz ki basiret sahibi olanlar Allah Teâlâ'nın rahmetinin çokluğunu ve şümülünün genişliğini haber ve eserlerden (âyet ve hadislerden) başka mükâşefe gibi diğer bilgi vasıtalarıyla da bilirler. Fakat bunu anlatmak uzun sürer. İmânla ameli birleştirirsen mutlak necât ve ilâhî rahmete mezhariyeti, bu iki vasfı haiz olmazsan mutlak helâkı müjdelerim. Esas itibariyle tasdik bakımından yakîn sahibi olup te'vilde hata edenler veya bu iki hususta (tasdik ve te'vilde) şüpheli bir durumda olanlar, eğer amelde kusurlu iseler mutlak necâtı ümit etmemelidir. Böyle kimseler ya bir müddet azap gördükten sonra kurtulurlar veya her hususta doğru söylediği yakînen bilinen birinin (Peygamber'in) veya başkasının şefaatiyle kurtulurlar. Çalış ki Allah Teala lütfu ile seni şefâatçilerin şefâatine muhtaç etmesin. Zira iş şefâate kaldı mı durum tehlikelidir demektir.
İbrahim (a.s.)'in gökte görüdüğü yıldızlara, aya ve güneşe sırasıyle: "Rabbim işte budur." demesi daha tasavvufun doğuşu sırasında te'vil edilmeye başlanmıştır. Es- Sülemî (öl. h. 330-412 ) Hakâikü't-tefsîr adıyla yazdığı tasavvufi tefsirde bu te'vílden bahsetmiştir. Yıldız, ay ve güneşin mânevî sûretler olduğunu, bu sûretlerin nûrluluk ve parlaklık bakımından birbirinden üstün bulunduklarını Gazzâlî de kabul etmekte ve eserlerinde tefsir diye bu te'villeri nakletmektedir. Gazzâli'ye göre bu âyetin zahiri mânâsında bir mübhemiyet vardır. Bu mübhemiyet âyetin zahiri mânâsını anlaşılmaz hale sokmaktadır. Ayetin zahiri mânâya göre anlaşılması birtakım mahzurlar doğurmaktadır. Bazı tereddütlerin meydana gelmesine yol açan bu mahzurlar âyetin mânâsını kat'î olmaktan çıkarmakta ve zannî hâle getirmektedir. Bundan dolayı âyeti te'vil etmek imkânı ve lüzumu ortaya çıkmaktadır. Fakat âyette geçen yıldız, ay ve güneşin, melekî sûretler ve rûhaní cevherler şeklinde te'vil edilmesinden meydana gelen mânâ da zahiri mânâ gibi kat'î değildir. Yani âyetin zahiri mânâsı zannî olduğu gibi te'víli mânâsı da zannîdir. Onun için bu görüşlerden herhangi birini kabûl edenin diğer görüşü kabül edenlere hatalı, bi'atçı, sapık ve kâfir dememesi icabeder. Çünkü taraflardan birinin diğerine kâfir diyebilmesi için elinde kesin bir delil yoktur (Mütercim). bk. Gazzâlî: İhyâ, 3/395, Kahire, 1939.
laf anlamayanlara, taassupçulara;
Sakın onlarla mücadele ederek vakit geçirme. Onları susuturacağım diye tama' etme. Çünkü bu, yersiz bir tama'dır, yankı yapmayacak yerlere seslenmektir.
Şeytanın gıdasının kemikler olması ve yellenmesi, havuz, berzah konularına gelince bunlarla ayrıntılı bir şekilde neyin murad edildiği ve mahiyetlerinin ne olduğu konusunda söylecek sözüm yoktur. Daha açık bir ifadeyle bunlardan bir kısmının te'vilinden uzak durulmasını tavsiye etmiş, diğer bir kısmının ise sadece nakil konusu olduğunu söylemiş, benimse hadis ilmi konusundaki sermayemin az olduğunu ifade etmiştim. İmdi havuz konusu sadece ve ancak nakille bilineceğinden bu konuda hadislere başvurulmalıdır. Berzah'a gelince mümkündür ki bundan murad cennetle cehennem arasında bulunan bir ara bölgedir. Deliler gibi sevabı-günahı olmayan ve kendilerine peygamberin daveti ulaşmayan kimseler burada kalırlar. Murad bunlardan biridir, diğeri değildir diye hükmetmek tahmindir, meğer ki nakil bunu ifade eder. En doğru olanı Allah Subhanehu ve Teâla bilir.
376 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.