Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İslam'da Varlık Düşüncesi

Toshihiko Izutsu

İslam'da Varlık Düşüncesi Gönderileri

İslam'da Varlık Düşüncesi kitaplarını, İslam'da Varlık Düşüncesi sözleri ve alıntılarını, İslam'da Varlık Düşüncesi yazarlarını, İslam'da Varlık Düşüncesi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
·
Puan vermedi
Sevgi
"Aklınız, kalbiniz, duygularınız, hayal gücünüz ve iradeniz size ait değilse, düşünce yolculuğunda mesafe kat edemezsiniz. "...okumanın amacı kitaplarda boğulmak değil, ruhu uyandırmaktır. Uyanış ve aydınlanma, zahirî suretlerin ötesindeki mânâlara uzanmaya başladığın zaman tahassül eder..."
İslam'da Varlık Düşüncesi
İslam'da Varlık DüşüncesiToshihiko Izutsu · İnsan Yayınları · 200815 okunma
Bir dayanak noktası seçmeden hiçbir büyük senteze ulaşmak müm­ kün değildir. Sadra, kendine dayanak noktası olarak varlığı (vucüd) alır ve lslam felsefesi tarihinin bütününü, "varlığın önceliği" (asaletü'l-vucüd) adını verdiği kavram ışığında gözden geçirir.
Reklam
Çağdaş Batı varoluşçuluğu hiç şüphesiz içerisinde bulunduğumuz tarihi dönemin bir ürünüdür ve bu dönemin en belirgin özelliği fizik bilimlerin ve bu bilimlerin uygulanımı olan teknolojinin hakimiyeti altında olmasıdır. Batıdaki ileri derecede sanayileşmiş modern toplumlarda hayat-düzeninin teknolojik bir yığıntı haline gelmesi, insanı onulmaz bir yalnızlıga itmiştir. Teknolojinin yarattığı hayat-düzeni gerçekte bir düzensizliktir zira son derece gelişmiş bir anlamsızlık ve saçmalık sisteminden ibarettir. İnsan, anlamını bilmediği ve dahası kendi bireyselliğine ve kişiliğine karşı sürekli tehdit oluşturan gayr-i insani devasa bir mekanizmanın içerisinde yaşamaya zorlanmaktadır. Modern insan böyle bir ortamda kaçınılmaz olarak tabiata ve kendine yabancılaşmıştır...
Sayfa 42
'Vücudun Birliği', ne monizmdir ne de düalizm. Kesrette Vahdeti ve Vahdette Kesreti müşahede etmekten ibaret hususi bir varoluşsal tecrübeye dayalı bu metafizik öğreti, felsefi monizm ve dualizmden çok daha rakik ve dinamik bir yapıya sahiptir.
Sayfa 37
Haydar Amuli, deniz ve dalgalar arasındaki bu hususi ilişkide farklıılaşmamış vücud' mertebesiyle farklılaşmış dünya mertebesi arasında ki ontolojik ilişkinin mükemmel bir tasvirini görür ve şöyle der: Bil ki vücud-u mutlak ya da Cenab-ı Hak sınırsız bir okyanus gibidir; mukayyedat ve mevcudat ise namütenahi dalgalar yahut nehirler gibidir. Nasıl dalgalar ve nehirler, bu sınırsız okyanusun su olması sıfatıyla sahip olduğu kemal suretlerine ve okyanus olması sıfatıyla da kendine özgü hususiyetlerine göre inbisat etmesinden, yayılmasından başka bir şey değilse, dış dünyadaki cüzī varlıklar da vücud-u mutlakın zatı ve esması dolayısıyla sahip olduğu kemal suretlerine göre inbisat etmesinden başka bir şey değildir.'
Sayfa 36
Kesret Aleminin Mutlaktan başka bir şey olarak görülmesi, duyu algısına dayanan ve tabiatı gereği eşyanın zahiri yüzeyinin ötesine gidemeyen tahayyül melekesinin bir eseridir. Gerçekte kendisini sonsuz sayıdaki suretlerde tecelli ettiren tek bir Hakikat vardır. Fakat bu düzlemde duyu algısına kesinlikle güvenilemez. Çünkü duyu algısı, gerçekte varolmayan bir serabı gerçek bir şeymiş gibi görebilecek yapıdadır. Gökyüzünden inen yağmur damlalarını düz çizgilermiş gibi görür. Bir ateş halesi karanlıkta hızla döndürüldüğünde, doğal olarak yanan bir daire algılarız. Burada gerçekten varolan, tek bir ateş noktası olan haledir. Fakat hızlıca yapılan dairevi hareket nokta halindeki ateşin bir ışık dairesi olarak görülmesine sebeb olur. Lahici'ye göre Vahdet halini bir ateş noktasına benzetebileceğimiz Mutlak ile noktanın hareketinin meydana getirdiği daireyi andıran Kesret alemi arasındaki ilişki de böyledir. Bir başka ifadeyle nesneler dünyası Mutlak'ın daimi yaratıcı hareketinin geride bıraktığı bir izdir.
Sayfa 34
Reklam
Zahiri nesneler varlık modları gereği kendileri aracılığıyla tecelli eden bir Varlığı izhar ettirmek yerine, kendi kendine tecelli eden bu Varlığın görünüşünü engelleyen nüfuz edilemez perdeler gibidirler. İslam felsefesinde bu durum, aynanın farkında olmadan aynada yansıyan tasavvurlara bakan kimselerin haline benzetilir. Bu mecazda ayna mutlak Hakikatı, aynadaki tasavvurlar da fenomenel nesneleri sembolize eder. Nesnel olarak ifade etmek gerekirse, bu sınıfa mensup kimseler (avam) bile aynanın yüzeyindeki şekilleri algılamaktadırlar. Ayna olmadan algılanabilir herhangi bir nesnenin olması da söz konusu değildir. Fakat öznel açıdan bakıldığında bu kişiler aynadaki şekillerin gerçek ve kendi kendine varolabilen şeyler olduğuna inanırlar.
Sayfa 29
İnsan Hakikat'ın kutsal alanına yaklaştıkça, der Lâhici, buradan sudûr eden parlak nur, gözüne siyah görünür. Ve bu parlak nur nihai derecesinde, mutlak karanlık ile özdeş hale gelir. Yani 'vücud' mutlak saflık hali içerisinde, sıradan insanın gözüne mutlak yokluk kadar görünmezdir. Bu şekilde insanların çoğu asıl hakikatı itibariyle ışık'ın farkında bile değildir. Onlar, Eflatun'un ünlü mağara misalindeki insanlar gibi, güneşin sebep olduğu gölgelere bakmakla yetinip zahiri dünya ekranı üzerine akseden zayıf ışık yansımalarını gören ve tek gerçekliğin bu yansımalardan ibaret olduğuna inanan kimseler gibidirler.
Sayfa 21
Hakikatin aşkın tecrübesine ulaşma imkanı olmayan sıradan insanlar, elindeki bastonun yardımı olmadan emin bir şekilde yürüyemeyen kör adama benzetilmiştir. Bu kişiye yol gösteren baston, zihnin akli melekesini sembolize eder. Burada garip olan, kör adamın dayandığı bastonun, körlüğünün asıl sebebi olmasıdır.
Sayfa 20
38 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.