İslam düşünce tarihi içinde zihinleri geçmişe dönük çalışanlar daha çok bütün franksiyonlarıyla Selefi denen gruplardır. Gelenek, bu durumda geçmişte yaşamış bir otoriteye isnat edilmektedir. İslam düşüncesinde bu otorite kişi olarak Hz. Peygamber, metin olarak Kur'an ve hadis, topluluk olarak sahabe/tabiun, zaman olarak yedinci yüzyıl, mekan olarak da Mekke/Medine Coğrafyasıdır. Tarihin akışını düz bir çizgide sürekli bozulma olarak anlayan gelenekçi, geçmişteki asr-ı saadet özlemiyle yanıp tutuşmakta, sürekli o döneme dönmek istemektedir. Geçmişte her şey iyiydi, güzeldi, zaman geçtikçe her şey kötüye gitmekte ve bozulmaktadır. Dolayısıyla kurtuluş geçmişteki bu otoritelere, metinlere, kişilere, zamana, mekana
sarılmakla gerçekleşebilir. Oysa ki zamanın ilerleyişi düz (lineer) değil daireseldir. Dün, bugün ve yarın sürekli deveran eder. Burada bir çevrimsellik (tarihsellik değil) durumu söz konusudur. İyi, kötü olabilir; kötü, iyi olabilir. Dünün şartları tekrar oluşabilir, bugünün şartları değişebilir. Bu durumda ayağımızı sağlam basacağımız zaman dilimi, dün değil bugündür. Yarın ise zaten daha gelmemiştir. "Yani denilebilir ki gelenekçi, pergelin sabit ucunu düne koyarkn, yenilikçi bugüne koymaktadır...