Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

İspanya Yaşasın Ölüm

Nikos Kazancakis

En Eski İspanya Yaşasın Ölüm Sözleri ve Alıntıları

En Eski İspanya Yaşasın Ölüm sözleri ve alıntılarını, en eski İspanya Yaşasın Ölüm kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
-Carmen'i görecek miyiz ? -Hangi Carmen? Şu bolero ile,kısa eteği,kestanyetleri ile saçlarında kanlı gülü ile dans eden Carmen mi ? Hani şu hayasız turistleri baştan çıkaranı mı ? Geçti onlar! Carmen şimdi öğretmen oldu, işçi olarak çalışıyor ve oy konusunda konuşuyor. -Ya Don Kişot ? -O da makinist! -Ölmezliği yok mu ? -Var. Ama değişik bir şey bu! O zaman atlı idi. Eski değersiz kitapları okuyor, bir berber leğenini miğferi olarak kafasına geçiriyor, kadidi çıkmış bir ata biniyor ve dünyayı kurtarmaya gidiyordu. Şimdi ise makinisttir. Politeknik okulunda okudu, diploma aldı, mesleğinde çalışıyor. Gördüğü yel değirmenlerini dinamitiyle uçuruyor. Buharla çalışan değirmenler, yollar, köprüler, demiryolu istasyonları yapıyor. Modernleşti. Buhar makinalarına, otomobillere, uçaklara biniyor. Uzun at öldü. Artık Carmen'in <işe yaramazlar>lar sepetindedir o .
Bir an için yüksekçe bir yerde durup onu süzer. Avucunu huni gibi yapıp kulağına tutar; ve uğultusunu duyar onun. Çanlar, insanlar, kargaşa, tren sesleri, ne olduğu anlaşılmayan binlerce ses, derin ve karanlık bir kovan uğultusu.. Madrid, Goya'nın şeytani ve yukarıdan aşağıya bir kasırga olan çıplak kadını, çıplak Maja'sı gibi, Manzanares'in dar kıyılarına yaslanmış gibidir. Yamaçları parlar, sağırları inip kalkar, gökyüzündeki mavi yastığında, hünerli bir toprak parçası gibi çapkınca gülümser. Güneş onun üzerinde yükselip batar, yağmurlar ve dağın buzlu rüzgarları gelir, yine sıcaklar döner ve o sakin, baştan çıkaran bir tavırla, çölde uzanmış bir halde gülümser.
Reklam
Görünüşlerinde bu kadar ihtiras bulunan, kalçaları bu kadar şeytanca dalgalanan, bu kadar içten, ama aynı zamanda hayvani dişiliğe sahip kadınlarla başka biç bir yerde karşılaşamazsınız. İnsan sanır ki, bütün bu vücutlar en yüksek sınavın, yani aşkın ateşinde gözü kapalı olarak yanmaya hazırdır. Fakat boş görünüşlü kabarmış horoz, erkek ne kadar aldanıyor! İspanyol kadının öldürücü kırıtışı ile, şakaklarında ve alnında olta gibi kahkülleriyle, madeni parıltılar saçan esmer cildiyle, zeytin gibi kara ve insana söylenmeyen ısrarlı bir davetle bakan kadife gözleriyle, bir Afrika maskesi gibi boyanmış olarak görürsünüz. Ama, bütün bunlar erkeği değil, kocayı yakalamak için tuzaktır, nağmedir, tavlamadır. Aşkı değil, evliliği yakalamak için. Bütün İspanyol kadınlarının yüreklerini açarsanız aşk sahneleriyle oyunlarını asla bulamazsınız. Erkeği ise hiç.. Yalnızca hepsinin yüreğinde, içinde bir bebek bulunan bir beşik bulursunuz. İspanyol kadını ne sevgilidir, ne dost, ne hizmetçi, ne de oyuncak. Zevce de değildir. Anadır. Henüz evliliği aşk, aşkı da oyun biçimine sokamamış sağlam, ilkel bir ırktır o..
Köleler arasında doğan Tanrı, yeraltı mezarlarının içinde tarla faresi gibi gizlendi. Köleler zamanla güçlendiler, özgürleştiler, yeraltı tünellerini terk ettiler ve sarayları ele geçirdiler.
Sayfa 32 - CanKitabı okudu
Çünkü ben yalnızca, yüreğimin haykırmasına izin veriyorum.
Önsözden...Kitabı okuyor
"...Cordoba ile Sevilla'nın gölgeli iç avluları ve kafesleri arkasın­dan yükselen, sırf acı ve ölümden ibaret, nağmeleri uzun Arap müziği; yaseminler, gübre ve çürük meyvalardan çıkan koku; camiler, serin kiliseler, müslüman sarayları..."
Reklam
Onlarla bir olunca rahatlamıştım. Aydınlarla bir aradayken beni o derece kızdıran çekingenlik, insanı insandan ayırdığını gördüğüm acılı ve aynı zamanda gösterişli sevinç; burada hiç­bir çabaya hacet kalmadan yokoluverdi. Bir gülüş, anlamsız bir konuşma, basit bir lahana yaprağı aradaki boşluğu dolduruverdi.
Kısa boylu, esmer bir kapüsen papazı diyor ki: "Dünya batacak, çünkü hepimiz günahkârız!"
Yüz­yıllar boyunca bu topraklardan geçip kanlarını biri-birine karıştıran bütün ırklar (akıl, zamanın akışını tutuyor da ona birden yol veriyormuş gibi) önüm­den bir daha geçiyor: İberler, Keltler, Fenikeliler, Yunanlılar, Kartacalılar, Romalılar, Vandallar, Vizigotlar, Araplar, Yahudiler. Kanın içinde uluslar birleşti ve ateşli çiçeklerini açtılar: Savaşçılar, bil­geler, ozanlar, kırallar...
Uluslar arasında İspanya Don Kişot’tur. Dün­yayı kurtarmağa çalışır o! Sağlam olan iyiler­den kaçar, ele geçmez işlemeli binlerce hayali kovalar. Bu, mantık ötesi Don Kişot'ça seferde kendini tüketir. Şehirleri harap oluyor, tarla­ları çoraklaşıyor, Araplardan kalma kanalları tıka­nıyor, bahçeleri kuruyor. Kendi efsanesini yara­tıyor o...
Reklam
Mutlulukla iyi geçimi, uslulukla barışı ne yapsın? "Nasıl bir tapınak yapılmalı, büyük mü, küçük mü?" diye tartışıldığı zamandaki Sevilla'lı ateşli keşisin söylediği söz yüzyıllar boyunca İspanya'nın sesi olarak kaldı: "Öyle bir tapınak kuralım ki, bizi deli sansınlar!"
İnsanın kendinden genç olan biriyle ko­nuşması ve onun, kendi gençliğinde sevilen şarkıları tekrarlayıp güldüğünü görmesi ne hoştur! Hayatın seni geride bırakmak isteyişini, artık seninle ilgilen­mediğini, başka gençlere atlayıp başka siyah saçla­ra tutunduğunu görmen ne hoş! Ama sen yenilmi­yor, geri kalmıyorsun, çünkü gençleri dinlerken onlardan nefret etmiyor, karşılarında içini çekmiyor, onlarla birlikte ıslık çalıyorsun!
Ama, Don Kişot artık akıllandı. Gerçekleşti o... Kalın çerçeveli Amerikan gözlükleri takıyor, rahat ayakkabılar ve yumuşak kolalı yakalar kullanıyor. Makinaya, maddeye, başarı ve hızlı zevklere inanıyor. Politikaya karışıyor; öncülük ediyor halk özgüllüklerine, işçinin dostu, banşçı ve biraz sosyalisttir. Bütün zevkleri elde etmek için çabalar. Çok iyi bir şey bu... Yoksa, yine o eski adam olmaz, serseri ve farfaracı adam olurdu.
-Ya Dulcinea? -O da değişti. Hayal bulutlarından inerek mütevazi köyüne çıktı. Şimdi Madrid’de yaşıyor, modern Don Kişot ile evlendi, ev hanımı oldu. Ye­mek pişiriyor, çamaşır yıkıyor, kavga ediyor, çocuk yapıyor. Adını da değiştirdi. -Şimdi ne diyorlar ona? -Demokrasi!...
537 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.