1874

İstanbul

Edmondo De Amicis

İstanbul Posts

You can find İstanbul books, İstanbul quotes and quotes, İstanbul authors, İstanbul reviews and reviews on 1000Kitap.
Türkler İstanbul surlarına son taarruza geçtiklerinde, bir Rum keşişi, bu manastırda balık kızartıyormuş. Birdenbire, telâş içinde kalmış başka bir keşiş mutfağın kapısında görünüp bağırmış: "Şehir zaptedildi! Haydi canım sende! diye cevap vermiş öteki, böyle bir şeye balıkların tavadan fırlayıp çıktığını görürsem inanırım". Bunun üzerine, balıklar, sadece bir tarafları kızarmış olduğu için yarı siyah yarı kırmızı, canlı canlı sıçramışlar; balıkları huşu içinde tutup, buna inanılabilir, yakaladıkları suya koymuşlar, orada halâ yüzüyorlar. Keşiş gevezeliğini bitirince, yüzüme birkaç damla mukaddes su serpti, damlalar para olup avuçlarına düştü, sonra beni kapıya götürerek, oradan uzaklaşıncaya kadar arkamdan keyifsiz ve uykulu küçük gözleriyle baktı.
Sayfa 272 - TTKKitabı okuyor
Tulumbacılar, her zaman, teşkilatlı bir topluluk olmaktan çok, büyük bir eşirra takımıdır. Oradan buradan toplanmış insanlardan meydana gelmiştir, işten çok isim olarak Seraskerliğe bağlıdır, çünkü oradan sadece tayin ekmeğini alırlar; tecrübeleri, düzenleri yoktur; hırsız olurlar, halk bunlardan, söndürmeyi bilmedikleri ateşten daha fazla nefret edip çekinir ve yangını bir ganimet fırsatı olarak arzu ettiklerinden, tabii durup dururken değil, kuşkulanılır. Tulumbalar, hakikaten, az değildir ve Türkler bunlardan hârikulâde makinalarmış gibi gurur duyarlar ama bunlar aşağı yukarı on iki litre ihtiva eden ve yangın söndürmekten çok bahçe sulamaya yarayacak kadar su basan gülünç oyuncaklardır.
Sayfa 255 - TTKKitabı okuyor
Reklam
En güzel devre, Osman Gazi'den II. Mehmed'e kadar yüz doksan üç yılı içine alan hanedanın ilk gençlik devresidir. Bu devrede, zamanın ve ırkın şartları hesaba katılarak, hemen hemen bir tek istisnasıyla, peşpeşe hakikaten çok kudretli, sert ve hakim ve tebaası tarafından sevilen hükümdarlar yaşamıştır; bu hükümdarlar ekseriya zalim ama nadiren adaletsizdiler ve hattâ ekseriya düşmanlarına karşı âlîcenap ve hayırseverdiler; bu milletin başları böyle güzel ve korkunç, analarının dediği gibi "kükremesi dünyayı titreten" hakiki aslan olmalıydılar. Abdülmecid'ler, Abdülaziz'ler, Murad'lar, Hamid'ler, on beş yaşında bir ana ve on sekiz yaşında bir babanın oğlu olan, genç Tatar kanı ile taze Rum, Acem, Çerkes güzelliğinden doğmuş bu yavuz delikanlıların yanında sadece padişah taslağıdırlar.
Sayfa 193 - TTKKitabı okuyor
Tam bu sırada, Sultan Abdülaziz'in garipliklerinden bahsedilmeye başlandı. Uzun zamandan beri paraya karşı duyduğu açgözlülük anlatılıyordu. Halk, "Mahmud kana, Abdülmecid kadına, Abdülaziz altına doymaz diyordu. Şehzâde iken, bir öküzü bir yumrukta öldürdükten sonra : "Barbarlığı işte böyle yokedeceğim" dediği zaman kendisine bağlanan bütün ümitler uçup gitmişti. Bir tek kadını sevmek ve sarayın büyük masraflarını şiddetle kısmak suretiyle saltanatının ilk yıllarında basit ve sade hayata duyduğunu ispat ettiği temayül ancak bir hatıra olarak kaldı deniyordu.
Sayfa 186 - TTKKitabı okuyor
Faslı dindaşları hususunda beni ayıplayan İsrailli münekkitlerimin aynı nakaratı söylemelerini ve İstanbul Yahudilerinin zilletini Türklerin üstüne yıkmalarını bekliyorum fakat Babıâlî’deki bütün gayri müslimlerin Yahudilerle aynı siyasî ve medenî şartlar içinde olduklarını söylemek kâfidir; bu böyle olunca, bu düşüşün müessir sebepleri olarak telâkki edilen yüz kızartıcı pisliğin, erken evliliğin ve yorucu bütün mesleklerden kaçınmanın, hürriyet ve istiklâl yokluğunun mantıkî bir neticesi olduğunu isbat etmek pek güç olurdu. Eğer bana bunun Türklerin siyasî tazyiki olmadığını, fakat ufak tefek eziyetlerle hor görmelerin bu zillete sebep olduğunu söylerlerse, tesadüfen tersinin olup olmadığını; ilk sebebi âdetlerinde ve hayatlarında aramalarının gerekip gerekmediğini; yarayı saklayacak yerde kızgın bir demirle dağlamalarının daha iyi olup olmayacağını evvelâ kendilerine sorsunlar derim.
Sayfa 156 - TTKKitabı okuyor
Türk sakindir. Kimseye bakmaz ve kendisine bakıldığının farkında değilmiş gibi durur; davranışında etrafındaki eşya ve insanlara karşı büyük bir kayıtsızlık görülür; yüzünde mütevekkil bir esirin hüznüne veya bir despotun soğuk gururuna benzeyen bir ifade bulunur; ikna etmeye veya kararından caydırmaya çalışacak olanı evvelâ ümitsizliğe düşürecek ne olduğunu bilmediğim sert, içine kapalı, inatçı bir şey vardır. Hülâsa olarak, kendisiyle ancak ya itaat ya tahakküm ederek yaşanabilirmiş gibi gelen ve ne kadar uzun müddet beraber yaşanırsa yaşansın yüzgöz olunmaması gerekli şu yekpâre insanların görünüşündedir. Rum, aksine, çok canlıdır ve gözlerindeki, dudaklarındaki bin gizli hareketle ruhunda olup biten herşeyi açığa vurur; başını vahşi bir at gibi sallar; yüzünde genç, bazen çocuksu bir kibir vardır; bakıldığını görürse, kendisine çekidüzen verir; bakılmazsa, kendisini göstermeye çalışır; daima rüya görüyormuş veya bir şey arzu ediyormuş gibidir; baştan sona kurnazlık ve hırs içindedir; kafasından kötü bir şey geçtiği zaman bile sevimlidir, para kesenizi emniyet etmek istemeseniz de, seve seve yardım edersiniz. Bu iki adamı yanyana görmek birinin ötekine neden bir barbar, bir mağrur, bir zalim, bir vahşi gibi göründüğünü, ötekinin de diğerinin neden hafif meşrep, sahtekâr, yaygaracı, hilekâr olduğu hükmüne vardığını ve birbirlerini karşılıklı olarak küçük görmelerinin, birbirlerinden karşılıklı olarak nefret etmelerinin gerektiğini, birbirleriyle anlaşamayacaklarını anlamaya yeter.
Sayfa 149 - TTKKitabı okuyor
Reklam
216 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.