Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Saray Sofralarından Sokak Yemeklerine

İstanbul'un Tadı Tuzu

İlhan Eksen

En Eski İstanbul'un Tadı Tuzu Gönderileri

En Eski İstanbul'un Tadı Tuzu kitaplarını, en eski İstanbul'un Tadı Tuzu sözleri ve alıntılarını, en eski İstanbul'un Tadı Tuzu yazarlarını, en eski İstanbul'un Tadı Tuzu yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
3. yüzyılda basılan paraların üzerine palamut ve yunus balıklarının kabartma resimlerini bile koymuşlar... Surlarla çevirmişler yedi tepeli kenti.
önsöz xiKitabı okudu
Reçellik gül satan Çingeneler mayısın geldiğini haber verirmiş. Aksamcının beklentisi ise kokulu, ince uzun, sapsarı “Topatan” kavununun sergilerde yer almasıymış; sıcak havalara uygun, hafif rakı sofralarının kurulması için.
önsöz xiiiKitabı okudu
Reklam
Bir zamanlar...
Yaz aylarında gün ortası “vişne, kaymak!” diye bağırarak geçen ama sesi bir süredir duyulmaz olan dondurmacının sabahları sıcak salep, akşamları da boza satmaya başlaması ise artık kış demekmiş. Mandalina, portakal, soba üstünde çıtırdayarak kebap olan kestane, kapı önlerinde mangalda pişen uskumru, temiz kara pekmez dökülerek yapılan helva ile bitermiş kış ve turfanda heyecanı yeniden başlarmış.
önsöz xiiiKitabı okudu
Aslında hepimiz görüyoruz, biliyoruz, İstanbul yorgun, İstanbul yaralı. Mimari dokusu da, insan dokusu da değişti, tabii mutfağı da. Hala eski yemekler yapılıyor olsa bile bunların ne malzemesi aynı ne de tarifi, reçetesi.
önsöz xivKitabı okudu
ekmek
Osmanlının “nan-ı aziz” (kutsal ekmek) adını verdiği ekmeğin değil yokluğu, geçici eksikliği bile Bizans’ta hükümdarların korkulu rüyalarından biriydi. Bizans sarayı bu nedenle ekmek yapımında kullanılan tahılların temin ve dağıtımını kendi tekeli altına almış, Mısır’da çıkan tahılın Konstantinopolis’e getirilerek fırınlara dağıtımını ve düzenli ekmek çıkarılmasını sağlayacak örgütlenmeye gitmişti.
Birinci Dünya Savaşı ve sonrasındaki işgal yıllarında İstanbulluların hali Nazım Hikmet’in dizelerinde şöyle yer bulur: Yedikleri mısır koçanıydı ve arpa ve süpürge tohumu ve çöp gibi kaldı çocukların boynu.
Reklam
artık hiçbiri gelmiyor şükürler olsun
Yaz sonunda önce palamutun çingenesi, sonra kendisi gelmiş. Sonbahar aylarında Boğaz kıyılarında oyalanırken canavar lüfer gelip kovalamış onları Marmara’ya. Lüferler de üşüyüp güneye doğru yollanınca kasımdan itibaren meydan uskumruya, kolyoza kalmış, ta mart ayına, anavasya (balık göçü) başlayana kadar.
(Evliya Çelebi) “ve’l hasıl meyhane olan yerlerde elbette balık pazarları mukarrerdir...” diye de not düşer.
Galata Koprusunde balık ekmek
...palamut ellili yıllarda, daha ne sandviç, ne de hamburger bilinmezken, İstanbul’da yolu Galata Köprüsü’ne düşenlerin “fast food”u olmuştu...Palamut filetoları kızartılıp ekmek arasına konularak insanların ellerine tutuşturulur, onlarda köprünün demirlerine dayanıp denizi seyreder, hülyalara dalarak ucuz ve keyifli bir şekilde bir güzel karınlarını doyururlardı.
Bakkallık kurumunun değişime uğraması 1954 yılında “Migros Türk”ün kurulmasıyla başlar.
Reklam
tüket tüket daha çok tüket
Bazıları için telden alışveriş arabalarında çocuk gezdirip, ailece raflar arasında dolaşmak tatil günlerinin bir eğlencesi haline gelmiş durumda... Her şey var ama insan ilişkisi yok. Kalabalık içinde yalnızlık dedikleri de bu olsa gerek.
(19. yy) Deniz ürünleriyle ilgili olarak sardalye, mersin, mercan balıklarıyla lakerda ve çiroza rastlanıyor mutfak kayıtlarında. İki sefer de ıstakoz alınıyor ama bu lll. Napoleon İstanbul’a geldiğinde verilen ziyaret için saray mutfaklarına giriyor.
Tanzimat’tan (1839) sonra sofra düzeni değişince yer sofralarının yerini masa sandalye, elle yemenin yerini de çatal bıçak kullanmak almış. Bu yenilikleri ilk uygulayan da reformcu padişah, bazılarının “gavur padişah” dediği, ll. Mahmut. Üstelik “Sultan” yemekte şarap da içermiş!
lezzetlerle yaşam ve ölüm döngüsü
Ölen birinin toprağa verildiği günün akşamında yapılan fıstıklı, sütlü irmik helvası dünyadaki yaşamın tatlı taraflarını geride kalanlara bir kez daha hatırlatmaz mı? Ya da doğum olduğunda, ziyarete gelenlere sunulan karanfilli, tarçınlı logusa şerbeti, tadıyla, rengiyle yeni bir hayatı kutlama anlamı taşımaz mı?
Paskalya Sofrası
Rumların kırk günlük, Ermenilerin beş haftalık perhiz döneminin ardından kıştan ilkbahara geçildiği günlerde kutlanan Paskalya sofralarında ağır yemekler yer almıyor. İstanbul Rumları için geleneksel yemek, fırında kuzu ve patates. Paskalya’da herkes birbirine yeniden doğuşu, dirilişi temsil eden renkli yumurtalar hediye ediyor. Dolmalar, sarmalar da Rumların özel günlerdeki yemekli kutlamalarında mutlaka yer alıyor.
43 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.