Hayat öyle kısa ki. Bu kısacık süreyi çocukluk- tan kalma kinleri, uğradığımız haksızlıkları düşünerek geçirmek yazık bence. Bu dünyada hepimizin, herkesin kusurları var. Böyle de ol- ması gerekir. Ama, inanıyorum ki, bir gün ge- lecek -hem de çok yakında- çürümeye mah- küm bedenimizle birlikte bu kusurlarımızdan da kurtulacağız. Bu hantal bedenle birlikte bütün günahlarımızdan, bayağılıklarımızdan sıyrılacağız. Yalnız ruhun kıvılcımı kalacak ge- riye.
"Bence hayat çok kısa. Çektiklerimizi hesaplayıp kin tutmaya değmez. Hepimizin pek çok kusuru var. Bütün bu kusurlar da, ruhumuz vücudumuzdan kurtulduğu zaman gitmiş olacak..."
Jane Eyre... Mükemmel bir aşk hikayesine sahip ve bu, kitabın (çok) büyük bir artısı bence sadece. Çünkü Jane'nin çocukken dahi sahip olduğu tutku, Charlotte Bronte'nin döneme mükemmel bir eleştirisi, başkaldırısı aslında.
Kitabın yazıldığı dönemle ilgili ufak bir araştırma yaptım. 19. yüzyıl. Victoria Dönemi.
Bu dönemde
Çağdaş yazınımızın altın çağı olan o günlerin talihli okuyucularına sık sık böyle yeni kitaplar bahşediliyordu. Ne yazık ki, bugünün okuyucusu onlar kadar talihli değil!
"...kimi vakit seninle ilgili tuhaf duygulara kapılıyorum. Hele şimdiki gibi yanımda olduğun zamanlar. Sanki sol kaburgamın altında bir yerde bir ip var da, bu ip senin ufacık bedeninde tam aynı yere çözülmez biçimde, sımsıkı bağlanmış... Aramıza İngiltere ile İrlanda arasındaki o fırtınalı boğaz ve üç yüz kilometrelik kara yolu girerse, bu bağın kopmasından korkuyorum. İşte o zaman, koptuğu yer için için kanayacakmış gibi geliyor bana. Bundan kaygılanıyorum..."