Seninle geçen her akşamın saçları var, neden inkâr edeyim ki şimdi? Daha güçlü, daha mesafeli mi olmalıyım? Yüzüme bir yolculuk anısı yakıştırıp başının üstünden uzaklara mı bakmalıyım? Anlıyorum, herkesin bir kalbi var elbet senin de. Haftada yedi gün, senede dört mevsim vardır, kabul ediyorum. Dünya diye bir yer var, dağ gölleri var, huzursuz yamaçlar var. Ama seninle kanıtlanan bir varlık isem, ısrarcı değilse de, kederli olmakta haklıyım...
Ayrılığı bir sözcük gibi andığın her an, geleceği bilme yeteneğimi elimden alıyorsun.
Dönebileceğim bir kapı yoksa, gitmeyi öğrenmeliyim...
Sığınmak için değil, sığmak için sana muhtacım.Soğuk ve gerçek sözcüklerinin bu kalbe bir çevirisi yok...
O halde ölgün harflerle gitmeliyim.O halde artık sana değil, kendime seslenmeliyim...
biz emeklerken sevmeyi öğrenmede, kolumuzdakiler düşüyor ki ölenler zafere en çok yakışanlardır! ki ölenler zafere en çok yaklaşanlardır! oturup tuhaf ağıtlar yakıyoruz onlara. ve söz veriyoruz yarını kurtaracağımıza. ama yarına ertelemekle bugünü ytiriyoruz zaten. ve zaten yenik sayılırız yaşamakla!