İşte hayat böyledir, hayatında hiç yaralanmamış, dize gelen bir kurşunun ne demek olduğunu bilmeyen siz, kırık diziyle yirmi yıldır topallayan bana destek oluyorsunuz...
Nasıl karşılaşmışlardı? Herkes gibi tesadüfen. Adları neydi? Ne önemi var ki? Nereden geliyorlardı? En yakın yerden. Nereye gidiyorlardı? İnsan nereye gittiğini bilir mi?
Okurlarım, görüyorsunuz ki doğru yoldayım ve Jacques ile efendisinin yollarını ayırıp, her birinin başına dilediğimce rastlantısal olay getirip sizi Jacques’ın aşk hikayeleri için bir yıl, iki yıl, üç yıl bekletmek yalnızca bana kalmış. Efendiyi evlendirip boynuzları taktırmaktan kim alıkoyabilir ki beni? Ya da Jacques’ı bir gemiye bindirip adalara yollamaktan? Efendisini de yanına göndermekten ve ikisini birlikte aynı gemide Fransa’ya geri getirmekten?.. Masallar uydurmak ne de kolay! Ancak onları geçirecekleri kötü bir geceden, sizi de böyle bir gecikmeden sakınmak adına tüm bunlardan yırttılar.
Şafak söktü; işte bakın; atlarına binip yola koyulmuşlar: Peki nereye gidiyorlardı?
Bu soruyu bana ikinci soruşunuz, ben de ikinci kez cevaplıyorum: Ne yapacaksınız nereye gittiklerini?