(Hani, ‘sahi mi?’ diye havalara sıçrayacaktı. Hani başını karnıma koyup ‘oğlum, oğlumuz burada şimdi’ diyecekti. Hani elimden tabakları alıp ‘aman sevgilim, sen yorulma, otur, ben her işi yaparım’ diye beni bir koltuğa oturtup bacaklarıma yün battaniye örtecekti...)
(...)
(Hani işe gidince günde elli kez beni arayacaktı, “bebeğimizin annesi nasıl?” diyecekti. Hani her gün elinde bebeğe aldığı armağanlarla eve dönecekti?)