Kitabın ilk 250 sayfasını fenalık geçirerek okudum, "şeyy ımmm, pardon?" sözlerinin aşırı kullanımı beni gerdi.Ama Mara'nın yaşadıklarını öğrenince biraz hak verdim sanırım. (Kendini neden 2.5 luk gördüğüne...) Beni mutlu eden şeyler de oldu; anne baba olmak için kan bağına gerek olmadığı, sevdiğin çocuklar için gerekirse kanamayı bile göze alabileceğin bir hayat kurma çabası...Sevdiğin "kadın / erkek" için neleri feda edip, neleri edemeyeceğin...Dostluğun, arkadaşlığın ve dayanışmanın her zaman bütün sıkıntıların üstesinden gelebileceğini, ailenin; sadece anne, baba, kardeş değil de, seni anlayan ve sevdiğin, aynı ırk ve dinden olmadığın ama aynı sevgi dilini kullandığın insanlar olduğunu anlatan satırlar beni çok mutlu etti. Dedektif Mitch'in önce Mara'ya delice, sahiplenici tutku dolu aşkı, sonra Bily ve Billie'ye olan sonsuz baba şefkati kitabın en en sevdiğim yerleri. Son 100 sayfayı soluksuz okudum diyebilirim. Ve bu kesinlikle ilk 250 sayfaya olan sinir harbimi iyileştirdi. Not:4. Kitap sevgili motorcu Tack'ın hikayesi ama her zaman ki gibi kitap yok ve ben meraktan çatlıyorum, çünkü o kaba görüntünün ve tarzın altında bir cevher olduğuna inanıyorum. Hawk, Brock ve Mitch'nin kadınlarına duydukları aşk gerçek dünyada yok malesef. İyi okumalar.