İlk türk köy romanı olduğu için büyük öneme sahip.
Kitap 3 Öyküden oluşuyor. Akıcı olduğundan dolayıdır belki ama gerçekten okurken hiç sıkılmadım. Kısa olmalarına rağmen okumak çok iyi hissettirdi. Sadece ilk öyküde karşılıklı konuşmalar biraz zorlayıcıydı. Onun dışında okumaktan ve anlamaktan güçlük çekmedim. Çok uzun zaman önce 1890 yılında tazılmış olmasına rağmen gerçekten çok anlaşılır derecede mükemmel bir eser.
İlk öykü
Köyde babasından kalan 12 dönümlük arsayı alan adamı anlatmakta. Kızıyla yaşıyor. Kızı 30 yaşına gelemesine rağmen bekar. Fazla yemek yemesi ve çok tembel olması babasına zorluk çıkarıyor. Adamın komşularıyla husumetinin olması geceleri hep düşünmesine neden oluyor.
İkinci öykü
Fettah okul okumuş babası zengin biri. Arkadaşlarıyla aşk ve sevda hakkında tartışma içerisindeler. Fettah uzaktan gördüğü kıza kalbini vermesini düşünür. Günler geçer ve gerçek aşk ve sevdanın kendisi için ne ifade ettiğini anlar.
Üçüncü öykü
Behzatın, vapur yolculuğu sırasında Galip adında bir adamla karşılaşması ve onun akrabası olduğunun ortaya çıkması. O adamın Şahinde adında küçük bir kızı var ve Behzat ona Haspa diye hitap eder. Çocuk Behzatın hiç yanından ayrılmıyordu. Behzat ona karşı birşey hissetmemesi gerektiğinin farkındaydı. Duygularını yatıştırmak için çare aradı.
Yusuf'un hayreti gittikçe artmaktaydı:
- Karabibik'in iki öküzü olacak haa? Ne büyük olay! Bütün Temre halkı bu haberle en azından bir hafta kadar meşgul olacak.
Muhlis için aşk ve sevda kumaştan farklı değildi. Bir kumaş ne kadar zarif, ne kadar ağır, ne kadar sağlam olursa olsun, mutlaka onun bir tersinin var olacağını ve zaman geçtikçe örselenip eskiyeceğini bilirdi. Seven ile sevileni, satıcı ile müşteriden hiç ayırmazdı. Satıcı kumaşını beğendirmek için ne kadar çaba gösterirse sevenin de sevgisini kabul ettirmek için o kadar çalışacağını, müşterinin ise bu çabaya karşı ne derece ölçülü davranması mümkünse sevilen de gönlüne sunulmakta olan sevgiyi kabulde o derece nazlı davranacağını düşünmekteydi. Yani Muhlisçe karşılıklı sevişme bir çeşit "alışverişten" ibaret görülmekteydi.
"Sana duygularımı nasıl açıklayayım. Mübarek sevdana canımı teslim ederek sığınıyorum. Ruhum pek rahat bulmuştur. Seni sonsuza dek seveceğim. Bu sevda kalbimde hiçbir zaman kaybolmayacatır.
"Huri'nin yaşı otuzu geçmiş olduğu halde henüz kendisine bir koca çıkmamıştı. Gayet esmer, gözleri patlak ve çipil, sağ bacağı topal, dudakları küçük, vücudu etine dolgun, ayakları hem iri hem nasırlı, elleri küçük ve nazik, saçları kara ve dizlerine kadar uzundu. Ahlak yönünden ise bazı erdemleriyle beraber birçok da eksiklikleri vardı. Mesele gayet tembel olduğu halde gayet merhametliydi. Kibri epeyce çok, cahil, odun gibi kaba ve fakat çocuklara sevgisi fazlaydı. Bu hal ile dikkatli bir anne olmaya kabiliyetli ve yatkındı."