Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Hz. Ebu Bekir'in (Radıyallahu Anh) savaştığı dinden çıkan mürtedler, namazı da kılıyor, mescitlere de devam ediyorlardı. Buna rağmen kimse onların imanına şehadet etmedi. Tersine, diğer hükümleri ikrar ve yerine getirdikleri halde, Allah Teâlâ'nın hükümlerinden sadece birini reddettikleri için savaşıldılar ve öldürüldüler. Ya, Allah Teâlâ'nın hükümlerine olduğu gibi yüz çeviren ve rızalarıyla başka hükümlere doğru yönelenler?
Bugün İslam topraklarında yaşayan toplumlara "cahiliye toplumları" dediğimizde bununla halkının Müslüman olmadığını veya aksi ispat edilinceye kadar onlarda asıl olanın küfür olduğunu kas- tettiğimizi zannedenlere burada da diyoruz ki: Toplum hakkında verilen genel bir hüküm tek tek ferdlere indirgenemez, aksine o bir yer hakkında verilen hükme benzer; Dar-ı küfür (küfür ülkesi) veya Dar-İslam (İslam ülkesi) gibi. Fıkıh alimleri, bir yerin dar-ı küfür veya dar-ı İslam olması ölçüsünün orada oturanların akidelerine bağlı olmadığı, bilakis orada hangi kanunların hakim olduğuna bakılması gerek- tiğine dair icma etmişlerdir. Bir belde eğer Allah'ın şeriatı ile yönetiliyorsa, halkının akidesi ne olursa olsun orası dar-ı İslam'dır; ve bir belde Allah'ın şeriatından başka kanunlar ile yönetiliyorsa, halkının akidesi ne olursa olsun orası dar-ı küfürdür, demişlerdir. Müslüman toplum, Allah'ın şeriatıyla hükmedilen, kendisine İslamî düşüncenin, kavramların, adabın ve yaşam biçiminin yön verdiği toplumdur; halkının akidesi ne olursa olsun. Cahiliye toplumu da Allah'ın şeriatından başka kanunlar ile hükmedilen, kendisine İslamî düşüncenin, kavramların, adabın ve yaşam biçiminin yön vermediği toplumdur.
Reklam
Bir hakikat: Müslüman bir toplumda -yani Allah'ın şeriatı ile hilkmedilen bir toplumda- Insanların İslam'a girmelerinin ve Müslüman sayılabilmelerinin şartı sadece dilleriyle "La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah" demeleriydi (ahiretteki hesaplanı Allah'a aittir). Ama bunun anlamı, "hiçbir gereği olmadan bu sözü söylemeleri yetiyordu, onlar İslam sıfatı veriliyordu" demek değildir. Aksine bu söz, dinde bilinmesi zaruri olan belirli bazı gerekleri de içinde barındırıyordu: Rabbanî kanunların hakimiyetinin kabulü, sadece onunla hükmedilmeyi istemenin gerekliliği ve insanlar arasında çıkan her türlü anlaşmazlıkta sadece Allah'ın şeriatına başvurulmasının vucûbiyeti gibi gerekleri içinde barındırıyordu. "Hakkında ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allah'a aittir. " -Şura 10- "Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e itaat edin ve sizden olan ulu'l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Rasulüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir. " -Nisa 59- Dinde bilinmesi zorunlu olan ve Müslüman toplumların yaşantısında önemli bir ağırlığı olan bir gereklikleri yerine getirmekten kaçınan kimselere, ağızlarıyla "La ilahe illallah muhammedun Rasulullah" demeye devam etseler dahi kendilerine irtiad (dinden dönme) cezası uygulanır. Bu bize kesin bir şekilde gösteriyor ki, içinde gereklerini de kapsamayan sade bir ikrar, islam sıfatı vermek için yeterli değildir.
İslam'ın garip yaşadığı günümüzde şaşılacak husus, doğru olanın yanlışla yer değiştirmesi ve yanlışın doğruymuş gibi revaç bulmasıdır. Birisi çıkıp bize doğru olanı, kitap ve sünnete, ilk nesil Müslümanların hayatına uygun şekilde sunsa, onu hemen aşırılıkla suçlar, kendimizi düzeltmekten kaçarız!
Yeryüzünde bu ümmeti iktidar sahibi yapacak kök, "La ilahe illallah Muhammedun Rasululllah"tır. Eğer bu kök, içeriğinden tamamen soyutlanır ve geriye sadece cansız bir kalabalık kalırsa, bir şeye tutunması ve selin sürükleme gücüne dayanması mümkün olur mu?
Reklam
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.