Ama durun, Diana'nın öyküsünü bölük pörçük anlatarak ziyan etmeyeyim de, en başından anlatayım. Ama önce sizi uyarmalıyım.
Çünkü öyküler çikolata gibidir.
Ya da çilek Ya da muz. Yerken -ya da yaşarken- aldığınız tadı hiçbir zaman doğru dürüst anlatamazsınız.
Muzun tadını daha önce hiç muz yememiş birine anlatmayı deneyin bir, ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız.
Çünkü her öykü iki kere yaşanır.
İlki benim tarafımdan Öyküler Dünyası'nda, ikincisi de onu okuyan okurun kalbinde. İşte bunun için, siz okur olarak, en az Diana kadar bu öykünün başkahramanısınız. O yüzden sizi, bu kitapta "Diana" ismini her gördüğünüz yere kendi isminizi koymaya davet ediyorum. Onun öyküsü sıradışı olsa da, Diana'yla tanıştıktan sonra anladım ki, onun öyküsü aslında gerçek dünyada herkes tarafından yaşanabilir.
Hepimizin bir kalbi yok mu ne de olsa?
Ama sonra Bay Her Şey Mümkün'den her şeyin mümkün olduğunu öğrendi.
Ve sonra Bay Nokta'dan evrende küçük bir nokta olduğunu, ama o küçük noktanın içine evrenin tamamının
ve hatta daha fazlasının sığabildiğini öğrendi.
Sevgi ne yere ne göğe sığar,” dedi Bay Bilgi. "Sevgi o kadar büyük, o kadar büyüktür ki, ancak ölümsüz bir kalbe sığar."
İşte böylece ben de kitabın ismini
“Ölümsüz Kalp” koymaya karar verdim ki, Sevgi kitabın ismine sığabilsin. Ve tabii ki, kitaba da...