Aşağı ve ikincil konumlarının hırçınlaştırdığı, komplekslerinin boğuntusundaki kadınların yetiştirdiği çocuklar, kendilerinden emin, güvenli, sevgi dolu, dengeli ve özgürlüklere ve haklara saygılı, barışçı kimseler olamazlar.
Michael Kaufman “Toplumun erkek üzerindeki egzersizi daha doğduğu an başlıyor" demektedir. Önkabullerin içine soktuğu kalıp için de o "Biyolojik bir olgu olan duygulardan korkan, bu yüzden kendini zayıf hisseden ve güçlü olmak, özgüven kazanmak için şiddete başvuran bir saatli bombadır.”
Tarih cesur, entelektüel, birikimli, sade bir yaşam çizgisine sahip, özgür ruhlu erkeklerin başarı ve hatta bir tür kutsanma öyküleriyle doludur. Bu erkeklerin bazıları zaman zaman sistemle çatışmalı duruma düşseler ve hatta öldürülseler bile, bunun nedeni muhalif duruş ve düşünüşleri olmakta ve cinsel kimliklerine yönelik bir saldırganlıkla karşılaşmamaktadırlar. Oysa onlarınkine benzer bir yaşam tarzı, duruşuyla değilse bile düşünsel yapısıyla muhalif bir nitelik taşımayan Hypatia'ya, kadın olmasından ötürü çok görülmüştür ve esas olarak cinsel kimliği saldırıların hedefi olmuştur.
Onu şehrin baş düşmanı ilan eden, tutucu çevrelerin temsilcisi kilisedir. Ancak insanların sevgi ve saygı duyduğu bir filozof, gökbilimci ve matematikçiye açıkça saldırmak, kilise için bile kolay değildir. Böylece "sinsi bir kumpas" devreye sokularak çirkin amaçlara yol açılacaktır. Ateşli bir dedikodu mekanizması işlemeye başlamıştır.
O bir cadıdır. "Büyücülüğün en tehlikeli türü olan kara büyüyle uğraşmaktadır." O, şehirdeki pek çok insana şeytani büyüler yapan, "şeytanca hileleriyle pek çok insanı baştan çıkaran tehlikeli bir cadıdır." Sonunda şehirde ona karşı şiddetli bir rüzgar esmeye başlar ve Hypatia, ortamı uygun bulan "kusursuz Hıristiyan" Peter önderliğindeki kalabalık bir lümpen takımı tarafından acımasız bir linçle ortadan kaldırılır.
“Sevgi ve tapınma şu anlama gelir: Böylesine harikulade, böylesine güzel, ayrıca böylesine aziz bir yaratıktan korkmam için hiçbir neden yok. Küçümsemeyle ise, şunu demeye getirir: Her yönüyle böylesine zavallı olan bir yaratıktan korkmak çok aptalca bir şey olurdu."
“Şekem kralı Avimelek, Teves kentini ele geçirdiğinde, halk kentin ortasındaki kuleye sığınmış, kapıları kapatmıştı. Bir kadın, kapıyı ateşe vermek için kuleye yaklaşan Avimelek'in üzerine yukarıdan değirmen taşının üst kısmını attı. Avimelek başına isabet eden taşla ölümcül bir yara almıştı, ama alt ettiği aşağılık bir rakip eliyle ölmek, erkeksi onuruna yakışmayacak bir şeydi. Avimelek hemen silahlarını taşıyan uşağını çağırdı ve 'Kılıcını çek, beni öldür!' dedi. 'Hiç kimse Avimelek'i bir kadın öldürdü demesin.' Uşak kılıcını Avimelek'e saplayıp, onu öldürdü.”
İspanyol saldırılarına göğüs geren Aztek kabilesi, Şefleri Montesuma esir alınıp, teslim olmalarını söylemesi için serbest bırakıldığında, onu şu sözlerle susturdu: "Sus alçak! Sen asker değilsin; elinden iplik eğirmekten, dokumaktan başka bir şey gelmeyen bir kadınsın!"
Havari Paulus da Efeslilere şöyle seslenir: "İsa nasıl kilisenin başıysa, erkek de kadının başıdır'' Paulus'a göre: "Bir kadın tam bir itaatkarlıkla sessizce öğrenmelidir. Ancak onun erkeğin öğreteni olmasına izin verilemez". O: "Yasanın da söylediği gibi kul olmalıdır. Fakat bir şey öğrenmek istiyorsa, bırakın evde erkeklere sorsun. Topluluk içinde konuşmak kadına yakışmaz.”
Kadın, cinsiyetini belli eden ve karşı cinste şehvet uyandırabilecek bütün parçalarını gizlemelidir. Hatta kadın olduğunu hissettirecek bir yürüyüş biçiminden bile kaçınmalıdır. O, öncelikle insan olduğu gerçeğini unutmalı, yaşamının her anında kendisini yalnızca erkeğin zevkine adamış bir arzu nesnesi olarak algılamalı, ancak algılayışını dışarıya yansıtmamalıdır. Başı önde, gözleri yerde, sımsıkı kapatılmış kadınların, cinsiyetsiz görüntülerinin gerisinde böyle yoğun bir cinsellik algılayışı vardır. Ancak onun cinselliği, kendisinde her dişinin üstüne atlama hakkını bulan tek bir erkeğe aittir.