“İçinde yaşadığımız koşullar bize göre değil. Olsun! Kendimizi yeniden anımsamaya teslim edelim. Anımsamak benim elementim. Anılar benim içimde sürekli tazeliğini koruyor; yaşam fundalığımda bir kaynak suyu olup yılan gibi kıvrılıyor, mırıldanıyor ve anlatıyor, hep aynı şeyi anlatıp mırıldanıyor.."
“ Bir hata yaptığımı hemen anlamıştım. Benim gibi bir tövbe eden ( Pøniterande ) birine benim " vita ante acta'm " benim melankolim ( Tungsind ) yeterliydi. O ise hiçbir şeyi fark etmemişti sanki. ”
“Bende özellikle kendimle barışıklık eksik; bilmem gerekeni (erkjende) değil yapmam gerekeni bilmem (hvad jeg skal gjøre) eksik; ama her eylemden önce ille de bir bilginin gelmesi gerekmiyor. Yazgımı (Bestemmelse) anlamam gerekiyor, tanrısallığın özünde benim ne yapmamı istediğini görmem gerek; benim için tek olan hakikati bulmam, uğrunda yaşayıp öleceğim fikri bulmam gerek (at finde den Ide for hvilken jeg vil leve of døe)."19
“Ben dolaysızlık diye bir şey tanımadım,” diyecektir daha sonra Kierkegaard, “dar anlamda, insani açıdan bakılırsa, yaşamadığım da söylenebilir. Yaşım ilerledikçe tefekkürü öğrenmiş değilim. İşin aslı şu ki, ben baştan sona düşünceyim.”
Kaygı, dışsal nedenler olmadan, ruhun kendi kendini etkilemesidir ve birey, olabilecek olan şey karşısında ya da yapabileceği şey karşısında kendini artık masum hissetmediği andan itibaren masumiyetini yitirir.
Bende özellikle kendimle barışıklık eksik; bilmem gerekeni değil yapmam gerekeni bilmem eksik; ama her eylemden önce ille de bir bilginin gelmesi gerekmiyor. Yazgımı anlamam gerekiyor, tanrısallığın özünde benim ne yapmamı istediğini görmem gerek; benim için tek olan hakikati bulmam, uğrunda yaşayıp öleceğim fikri bulmam gerek.
İnsan gerçekliği ne ampirik bir nesne olarak ne ideal bir nesne olarak uygun biçimde betimlenebilir; önemli olan, nesnellik ilkesinin düşünce üzerindeki etkisini sınırlandırmaktır, çünkü bu ilke gayrı meşru uzantısıyla, öznelliğin ve kişiliğin ortadan kalkmasına yol açar.