Kendini tanımak, bilmek istersen, iki şeyden yaratılmış olduğunu bilmelisin.
Biri zâhirî kalıp. Buna beden derler. Göz ile görülebilir.
Diğeri bâtın manasındadır. Ona nefs derler, ruh derler ve kalb derler. Bu ancak hakikat gözü ile bilinir.
Büyük zatlardan biri her gün bir kasaptan kedisi için et almayı adet edilmişti. Bir gün kasapta bir münker gördü. Önce eve geldi kediyi kovdu ondan sonra kasaba Nehy-i Münker yaptı.
Kasap: "Yine kedi için et istersin" dedi.
O zat da: "Önce kediyi kovdum ondan sonra nehiy yapmaya geldim" dedi.
Bil ki dünyayı sevenler ahiret hususunda halleri o kimsenin haline benzer ki lezzetli nefis ve tatlı yemekleri bol bol yiyip midesini bozar midesi yönünden ve abdest bozma hususunda hesapsız rezillikler ve çirkinlikler görür yediği yemek lezzetli olduğu ölçüde eseri de o kadar çirkin kokusu kötü olur. Dünyanın da lezzetini ne kadar fazla olsa akıbetin de rezilliği o kadar fazla olur. Bu anlattıklarımız can verirken belli olur nimeti fazla olan bağı bahçesi cariyesi köleleri altın ve gümüşü fazla olanın can verirken acısı ve azabı malı ve ziyneti az olanlarınkinden daha fazla olur. Bu azap eziyet onun ölümü ile de gitmez belki artar. Çünkü dünyanın sevgisi kalbin sıfatıdır, kalpte yerinde bakidir, ölmez.
Çağıran Davet eden Görevli Melekler..
Hz Rasûlullah (s.a.v) buyurdu:
«Mahşer günü münadiler; "Hakk Teâlâ üzerinde hakkı olanlar, ayağa kalksınlar!" diye çağırırlar. Bunun üzerine binlerce insan ayağa kalkıp hesapsız cennete girerler. Bunlar dünyada affedenlerdir.»
Bir kimsenin kalbinde, başka şeylerin arzusu, Allahu Teala marifetinin arzusundan üstün gelirse, o kimse hastadır; tedavi görmezse öbür dünyada bedbaht ve helak olur. İnsanın bedenine bağlı olan bütün arzu ve lezzetler, şüphesiz ölümle son bulur. Marifetin kendisi ise, yerinde baki kalır; belki daha da açılır