Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kiraz Çiçeklerinin Altında

Heigo Sakaguçi

En Eski Kiraz Çiçeklerinin Altında Sözleri ve Alıntıları

En Eski Kiraz Çiçeklerinin Altında sözleri ve alıntılarını, en eski Kiraz Çiçeklerinin Altında kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Evvel zaman önce -çokça eski zamanlardan bahsediyorum- insanlar kiraz çiçeklerinden korkardı, manzaraymış çiçekmiş kimsenin aklına dahi gelmezdi. Şimdilerde kiraz çiçekleri düşünüldüğünde akla ilk gelen, altında insanların toplandığı, sarhoş olup birbirilerine girdikleri pek canlı, pek neşeli vakitler olabilir... Ama o ağaçların altından insanları çıkarınca geriye nasıl ürkütücü, nasıl korkutucu bir manzara kalıyor bir bilseniz!
Geçidin verdiği korkuyla ömründen bir parçayı yitiriyor, kiraz çiçeği yapraklarının yavaş yavaş düşüşü misali ıstırap çekiyordu.
Reklam
Güzellik denen şey böyle ortaya çıkıyordu. Ve bu güzelliğe doymuştu, bundan hiç şüphesi yoktu. Tek başına bir anlamı olmayan tuhaf parçaları bir araya getirilip bir bütün oluşturuyolardı işte. Fakat parçalar bu bütünden birer birer ayrılınca yine anlamsız ve önemsiz olmaya geri dönüyorlardı. Güzelliğin böyle sihirli bir kavram olduğunu aklı yettiğince anlamıştı.
Kiraz çiçeklerinin altındaki yol sonsuzluğa uzanıyor gibi.
Hiçliğin ortasındaydı! Ağlıyor, tanrılara dua ediyor, debeleniyordu, buradan kaçmanın bir yolunu arıyordu. Çiçeklerin altındaki geçitten ayrıldığını fark ettiği an bir rüyadan uyanır gibi hissetti. Rüyadan farklı olan şey, her nefes aldığında tüm vücudunda hissettiği acıydı.
Çocuksu olmasına rağmen tuhaf, yetişkince bir melankoli de vardı suratında, ölümün getirdiği bir melankoliydi bu. Kapalı gözkapaklarının ardında çeşitli duygular var gibiydi: mutlu, kederli anılar da nice zevkler de gözkapaklarının ardında saklanıyordu sanki.
Reklam
Adam her şeyden çok şehre karşı bir bıkkınlık hissediyordu. İnsan denen canlı inanılmaz derecede sıkıcıydı, bundan emindi artık. Her açıdan sinirini bozuyorlardı.
Ufukta sonsuza dek var olacak tek şey karanlık ve aydınlık döngüsüydü. Adamın sonsuzluğu anlaması mümkün değildi. Yarın, ertesi gün, ertesi günün ertesi, karanlık ve aydınlık sonsuza dek birbirini takip edecekti. Adam bunu düşündükçe kafası çatlıyor gibi hissediyordu. Bu düşüncelerin verdiği yorgunluktan ziyade düşünüyor olmanın ıstırabıydı başını ağrıtan.
Kadını öldürdüğünde içi rahatlayacaktı. Ama bu durumda kendi kalbine de bir delik açmış olacaktı. O kuş hayali uçarak göğüsünden çıkacak, yok olacaktı. "O kadın aslında ben miyim? Gökyüzünde sonsuzluğa doğru dimdik uçan kuş, kendi benliğim mi acaba?"
Kiraz çiçekleriyle dolu bu ormanın sırrını bugün bile kimse çözememiştir. Kökeninde "alnızlık" vardı belki, kim bilir? Adamın artık yalnızlıktan korkmasına gerek kalmamıştı. Yalnızlığın ta kendisi olmuştu.
512 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.