Ağlayamıyor, katılmış, tıkanmış, öylece duruyor yalnızca. Biliyor: yüreğindeki bu zehir yavaş yavaş yayılacak bedenine; bu acı yavaş yavaş bütün bedenini ele geçirip kendisi olacak.
Düpedüz yaşayamıyor. Hani şu doğal, rasgele, her şeyin olması gerektiği gibi olduğunu düşünen insanlar gibi yaşayamıyor. Ayağı hep ayrıntılara takılıyor. Tökezliyor. Orada kalıyor.
Her şeyi anlıyor, herkesi tanıyor, her sorunu kavrıyor, yani kavraya anlaya yaşlanıyordum. Anlamak yorgunuydum. Bu yüzden kimseye kızamıyordum. Kimseden doya doya nefret edemiyordum.