Bu kitabın başarısının arkasında bir kaç sır var bence.
Birincisi bu romanda tarihsel gerçekler, kurguya kurban edilmemiş, hakikate sadık kalınmış. Öyle ki okurken, "Bu kadar da olmuş mudur?" diyip kurgu sandığım çoğu olayın tarihsel bir vaka olduğunu hayretle gördüm.
İkincisi, olay akışı ustalıklı planlanmış. Mantikî silsile öyle başarılı şekilde oluşturulmuş ki, "Nasıl yani?" diyip tekrar aynı cümleyi okuma gereği hiç duymadım. Bu durum, muhtemelen yazarın aynı zamanda eğitimci olması ile alakalı.
Üçüncüsü, eserin bir inanç ve duygu ile yazılması. Bunu o vurucu, etkileyici ve âbidevî üslûptan anlayabiliyorsunuz. Okurken gözlerimin dolduğu, öfkeden renkten renge girdiğim, heyecanla bir sonraki sayfayı çevirdiğim bir esere rastlamayalı çok olmuştu. Bir yazar anlattıklarını hissederek kaleme döküğünde o hissiyat okuyucuyu sarar. Bu durumun güzel bir örneğini tekil etmiş bu kitap.
Dördüncüsü, anlatım esnasında gerektiği kadar, dozunda verilen mekan, ses ve dekor ayrıntıları sayesinde anlatılan olayların, zihinde canlanması. Başka eserlerde insana bıkkınlık veren ve bence okurlarca gereksiz yere yüceltilen 'her ayrıntıyı sayfalarca anlatma' malumatfuruşluğuna başvurmadan gayet hacimli ve doyurucu bir eser pekala meydana getirilebililiyormuş.
Her yönü ile emek mahsülü olan bu eser için yazarı yürekten tebrik ederim.