Sokakta para desteleriyle dolaşan insanları şimdi anlıyordum. Bir şey almak için bir dünya Riyal gerekiyordu. İran'da kredi kartı ya da çek kavramı yoktu., bundan dolayıdır ki her şey nakit olarak ödeniyor ve en ufak bir şey için bile avuç dolusu para veriliyordu.
İçlerinden bazıları doğuştan özürlüydü bazıları da boş boş bakıyordu. Çocukların özürlü olmasının asırlardan beri yapılan akraba evliliklerinden kaynaklanıp kaynaklanmadığını sordum kendi kendime. Odada bulunan pek çok kişinin birbirleriyle evlendirilmiş kardeş çocukları olduğunu biliyordum. Sonuç çocuklara yansımış gibi duruyordu.
Yaptığı iş Macit'e oldukça çok boş zaman bırakıyor olmalıydı ki onu ne zaman görsem çocuklarıyla vakit geçiriyordu. Büyüklerin çocukları umursamadığı bir toplumda çocuklarına karşı bu denli ilgili bir baba görmek oldukça şaşırtıcıydı.
Batıda okuyan İranlı gençler, "Milletler, özgür iradeleriyle yönetim biçimlerini seçmeli ve asla asimile olmamalıdır" sloganlarıyla devrim hazırlığına girişmiş ve sonunda Şah'ı devirerek yurt dışı edilmesini sağlamışlardı.
Mehtap'ı alma isteğim müdire hanımı fena halde kızdırdı. Aylardan beri benim yanımda olan müdire hanım kocama rağmen bana elinden gelen yardımı sunmuştu. Ama şu anda onun gözünde büyükelçilikteki yetkilileri okula getirmekle affedilmez bir hata yapmıştım. Aslında gelen görevliler İsviçreliydi; ama sonuçta Amerika'yı temsil ediyorlardı. Şahin Hanım'ın görevi ise Amerikan karşıtı eğitim yapmaktı. Müdire olabilmesinin nedeni bu politik görüşe sahip olmasındandı.
"Kızınızı size veremeyiz" dedi Şahin Hanım. "Burada İslami yasaları geçerlidir. Burası İslami yasalarla yönetilen bir okuldur ve bu yasalar çocuğun babasına ait olduğunu söyler. Biz de bu kurallara uymak zorundayız. Hal böyle olunca çocuğu size teslim etmemize imkanı yok."
"Ama vermelisiniz" diye bağırdım. " Çocuğun canını yakacak!"