Ancak, İzanagi ve İzanami çiftinin dünya yaşamına ilişkin gerçekleştirdikleri bir başka önemli dönüşüm daha vardır ki; o da "Ölüler Dünyası" ile "Canlılar Dünyası"nı ebediyen birbirinden ayırmış olmalarıdır. Bu yüzden, daha önce aynı çember üzerinde yer alan "ölüm" ve "yaşam"; birbirinden tamamen ayrılmış olur.
İzanagi ve İzanami, yeryüzü düzleminde mitolojik olayları başlatan Kamiler olmalarının yanı sıra; insan yaşamını biçimlendiren Kamiler olarak da Japon mitolojisi içinde önemli bir yer teşkil ederler. Birçok mitolojide aynı rolü üstlenen pek çok karakter gibi; yeryüzünde yaşamın başlangıcı olan bu iki aşkın varlık, evrensel özellikler taşımaktadır.
Ölüler (ruhlar) bu dünyadan ayrılmazlar. Mezarlarına ve evlerine girip çıkarlar, kendi neslinden gelen kimselerle birlikte yeryüzünde yaşamaya devam ederler.
Ey Yamato!
Diyarlar içinde en kutlu ve güzel ülke!
Kıvrım kıvrım,
Büklüm büklüm,
Yemyeşil dağlarla çevrili Yamato!
Daha güzel bir yer var mı sanki?
Şu koca yeryüzünde!
Susano-o'nun taşkınlıkları o denli ileri gitmiştir ki, Üst Dünya'ya hükmeden Güneş Kamisi Ameterasu bile korkuya kapılarak karanlıkların arasındaki bir mağaraya saklanır. Ancak Amaterasu'nun mağaraya kapanması tüm kâinatın karanlığa gömülmesine sebep olur.
Susano-o'nun denizlere hükmeden bir Kami oluşu, Susano-o'nun davranışlarındaki karmaşıklığı çözümlemede önemli bir anahtar olarak düşünülebilir. Susano-o, bir bakıma hükmetmekle sorumlu olduğu denizleri çağrıştırır: Bazen hırçındır, bazen sakin; bazen mutluluk ve bereket getirir, bazen de felaket. Susano-o'nun kendisi de, tıpkı hükmettiği denizler gibi gizemler, tezatlar ve karanlık noktalarla doludur.
Japon mitolojisinde Güç Kamisi Tacikarao, Güneş Kamisi Amaterasu'yu; Hint mitolojisindeyse Savaş Tanrısı İndra, güneşi saklandığı mağaradan dışarı çıkarır.
İnsan, iki seçimle karşı karşıya kaldı: Ya, doğaya galip gelmeye çalışacak ve onunla savaşacak; ya da doğayla uyum içerisinde yaşayacaktı.
Japon insanı, akılcı davranarak ikincisini seçti. Çünkü doğa, karşı konulmaz bir güçtü. Doğa, akıllara durgunluk veren gücüyle hem bir anda pek çok şeyi tahrip edebiliyor; hem de insanlara sınırsız nimet ve lütuflar sunuyordu.
Japon insanı, kainâtta bulunan ve kâinatı oluşturan her şeyi "Kami" olarak takdir etti, saygı duydu, kutsadı ve övdü. Öfkeli Kamilerden korktu ve onları teskin etmeye çalıştı.
İnsan, her zaman Kamiler ile birlikte ve Kamiler ile iç içe oldu.
Yeryüzünün, oğlu Ameno-oşihomimi tarafından yönetilmesini isteyen Güneş Kamisi Amaterasu; bu amaçla oğlunu yeryüzüne gönderir. Ancak yeryüzü, hırçın ve kendini bilmez Kamiler yüzünden öylesine karışmıştır ki; Ame-no-oşihomimi, yeryüzüne indikten kısa bir süre sonra bu kargaşaya tahammül edemeyerek Üst Dünya'ya geri dönmek zorunda kalır.
Kojiki'de İmparatorun egemenlik gerekçesi ve egemenlik hakkının meşruiyeti, ilahi temellere dayandırılmış ve böylece İmparatorun sarsılmaz bir siyasi konuma sahip olması amaçlanmıştır. İmparatorun hâkimiyetine bir kutsallık atfedebilmek için, hükümdarlığın temelleri dünyanın yaradılışına kadar geri götürülmüş ve Kamiler ile ilişkilendirilmiştir.
Sagamu ovasını kaplayan,
O korkunç alevlerin arasında kaldığımda,
Benim için endişe duyan,
Ve beni kucaklayıp kollarına alan,
Bana "Merak etme, korkma, ben yanındayım!" diyen,
O günkü seni,
Nasıl unutabilirim ki?
"Kojiki" sözcüğü; "Ko" (eski), "Ji" (olay) ve "Ki" (kayıt) karakterlerinin bir araya gelmesinden oluşmaktadır. Dolayısıyla "Kojiki", dilimize "Eski Olaylara Dair Kayıtlar" şeklinde tercüme edilebilir.