Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kur'an Okumaları 3 - Firavun'a Gideceksin

Metin Karabaşoğlu

Kur'an Okumaları 3 - Firavun'a Gideceksin Gönderileri

Kur'an Okumaları 3 - Firavun'a Gideceksin kitaplarını, Kur'an Okumaları 3 - Firavun'a Gideceksin sözleri ve alıntılarını, Kur'an Okumaları 3 - Firavun'a Gideceksin yazarlarını, Kur'an Okumaları 3 - Firavun'a Gideceksin yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Adaletin yanında yer almak ve haksızlığa tahammül edememek, insanı otomatik olarak adaletli yapmaz. Bilakis, haklı bir insan, haksızlığa tepkisinin dozajını ayarlayamayıp, duygularına, diline veya kaslarına söz geçiremeyecek surette işin içine girdiğinde, hak namına bir haksızlığa düşebilir.
Aydınlanmanın Yolu
Şu yaşadığımız hayat, koşturmacalar ile doludur. İş, okul. ev, yol, faturalar, yemek, trafik, şu-bu derken düşünecek zamanı kalmaz insanın. Dahası, şu yaşadığımız hayatın içinde bolca haksızlık, çokça gerilim konusu vardır. Çokları aldırmaz olup bitene, ama vicdanı sönmemiş insanların zihinleri bunlarla da meşgul olur. Sonra döner, bir kere daha hayıflanır çoğu. Bu haksızlıklar, bu gerilimler ile meşguliyet de onları durup düşünmekten, aydınlanmaktan, sırra erip hakka vâsıl olmaktan alıkoyuyordur çünkü. Onlar da böyle düşünür, hakikati kavrama noktasında onlarda başka insanlara nazaran daha bir kabiliyet gören dostları da. Aydınlanmak için sanki olup biteni görmemek gerekmektedir. ==>> Gelin görün ki işin aslı böyle değildir. Gerçekte, aydınlanmak ile adalet duygusu arasında açık bir ilişki vardır. Hiç veya yeterince aydınlanamamak ile de haksızlığa karşı suskunluk arasında...
Reklam
Aydınlanmanın Yolu
Gündelik hayatın ötesinde bir gerçekliğin, zahir perdesi altında mestur bir mananın, mülkün ötesinde bir melekûtun izini sürenler, kalabalıklar arasında hayli mahzun ve epeyce kahırla yaşarlar. Şu yaşantı, gerçekte onları hayattan uzaklaştırıyor gibidir. Şu telâşe içinde, öz eriyor, yitip gidiyor gibidir. En iyisi alıp başını gitmektir; bir büyük elveda ile insanların dünyasını terkedip ya bir dağ başında, ya bir deniz kenarında, ya ıssız bir adada içindeki sesi dinleyip kainatın ahengine iştirak etmektir. Aydınlanma, sırra erişme, hakikate vâsıl olma deyince hemen her insanın aklında böylesi bir tablo canlanır ve o yüzden şu yaşadığımız hayat bize daha bir ağır gelir.
Aydınlanmanın Yolu
Her insan alıp başını gideceği bir günün hayalini kurar. Uzaklarda bir yerde, insanların hayatına, gündelik hayatın karmaşasına, şunu aldın-bunu verdin'lere bulaşmadan yaşama hayali vardır her insanın dünyasında. Huzur deyince, sükûn deyince, dahası hayatı üzerine durup düşünmek, varoluşun sırrına ermek deyince, budur akıllarda canlanan.
Firavun kavminden olan herkesin, muhakkak firavunâne davranması gerekmiyor. Bir peygamber soyundan haksızlar, bir firavun kavminden ise zulme muhalif âdil insanlar çıkabiliyor
Bir mü'min için öncelik sıralamasındaki yerini hiç sorgulamadan zihinlerin dindaşlarının yapıp ettikleriyle ziyadesiyle meşguliyeti, bir vakıadır. Ehl-i din, sırf bazı dindarların taraflardan birini teşkil etmesi dolayısıyla üzerine farz olmayan bir dizi meseleyle uğraşmakta; ve bu, bütün ehl-i dinin üzerine farz olan vazifeleri ihmal veya ihlâl pahasına vuku bulmaktadır.
Reklam
Bizim mü'minler ile kâfirler arasında kendimizi elbette ehl-i imanın yanına koymamızla birlikte; bir mü'minin giriştiği her kavga ve her mücadelenin mü'minâne olmayabileceğini bilmemizdir. Bir insanın ehl-i iman olması, onun bütün kavgalarının imanî bir muhteva taşıyor olduğu anlamına gelmez.
Nemrut diyarında İbrahim, Şeddad ülkesinde Hûd, dünyevîler meclisinde İsa, Cahiliye ortamında Muhammed-i Arabî örneklerinin izinde olamıyorsak, asıl suçlu 'ortam' değildir. Firavun sarayında Musa olamıyorsak, bu durumun tek suçlusu Firavun değildir. Meselenin özü nefislerdir.
Ortamı mazeret edinenler ortama teslim olur. Ve, ortama rağmen kalb, vicdan ve fıtratlarının sesini dinleyenlere, ortam teslim olur.
Tarih, nice nuranî azların nice karanlık çoklara galebe çaldığının; nice bahar hasretlisinin, kış uykusuna yatanlara inat, baharla tanıştığının delilidir.
Reklam
Ortamın kötülüğü mazeretine sığınanlar insanlık âleminde asla gündoğumu manzarası göremezken, kötü ortamda iyi insan olma cehdini sergileyenler, gündoğumuna önsöz olan imanî fecirler yaşamışlardır.
İnsanlık tarihinin yegane 'kötü' zamanı bu ahirzaman; yegane 'bozuk' ortamı da bu ortam değildir. Hemen her peygamber, bugünü aratmayan, belki bu günü aşan ortamlarda dünyaya gelmiş, ama bugün birilerinin talep veya tavsiye ettiği üzere 'zamana uymak' yerine, zamanı kendilerine uydurabilmişlerdir. 'Ortama uymak' yerine, ortamı kendi nebevi çizgilerine çekebilmişlerdir.
Yanlış düşünce ve fiiller ve yanlış hayatlar karşısında akıl, kalb ve vicdanın direnci baştan çökertilir. Ümitsizliğin beslediği bir halet-i ruhiyenin beraberinde, vaziyet gerçekten ümitsizleşir. Zira, işlenen kusur insanın işlemeye 'mecbur olduğu, yani iradesinin devredışı kaldığı bir durumu işaretliyorsa, bunun anlamı, sözkonusu tablonun kaçınılamaz ve değiştirilemez olduğudur.
Vicdanının istediği, aklının doğruladığı, kalbinin inandığı gibi yaşamayanlar, yaşadığı gibi inanmayı mazur gösterme bâbında, hep 'ortam' mazeretini ileri sürmektedir.
Adalet ve İbadet
Adalet, hakkı sahibine vermek ise, âlemler Rabbi karşısında da adil olmalıdır insan. Rab O ise, O'ndan başkasına kul olmamalı; yalnız ve ancak O'na ibadet etmelidir. Fakihlerin adalet ile ibadeti eşleştirmeleri, buna karşılık 'ibadet'in zıddını 'zulüm' olarak işaretlemeleri, işte bu sebeptendir
270 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.