Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Kürt Sorunu Hakkında

Kürt Sorunu konusu, istatistikler, fiyatları ve daha fazlası burada.

Hakkında

Kürtler Turanidir. Kürt topraklarının medler tarafından istila edilişi. Kürtlerin anavatanları Orta Asyadır. Kürt ile Türkmen ayredilemez. Yavuz Sultan Selim zamanında Türkler Simko hareketi milli değildi. Türkiye'den ayrı bir Kürdistan yaşayamazdı. Kürt Teali Camiyenin istekleri. Kürt dili yeterli deyildir. Kürtçe bir Hint - Avrupa dilimidir. İdris'i Bitlisi, Selahaddin Eyyübi, Kürt Teali Cemiyeti, Dış Kürtler Meselesi... (Tanıtım Bülteninden)
Tahmini Okuma Süresi: 4 sa. 59 dk.Sayfa Sayısı: 176Basım Tarihi: 1998Yayınevi: Kum Saati Yayıncılık
ISBN: 9789759179298Ülke: TürkiyeDil: TürkçeFormat: Karton kapak
Reklam

Kitap İstatistikleri

Kitabın okur profili

Kadın% 33.3
Erkek% 66.7
0-12 Yaş
13-17 Yaş
18-24 Yaş
25-34 Yaş
35-44 Yaş
45-54 Yaş
55-64 Yaş
65+ Yaş

Yazar Hakkında

Şükrü Mehmet Sekban
Şükrü Mehmet SekbanYazar · 1 kitap
Mehmet Şükrü Sekban (d. 1881 Ergani - ö. 1960), Kürt doktor ve siyasetçi. 1881'de Diyarbakır'ın Ergani'de doğmuştur. İlk öğrenimini Maden ve Kızılkilise'de orta öğrenimini Diyarbakır’da tamamlandıktan sonra İstanbul'a getmiştir. Çengelköy Lisesi'de okuduktan sonraAskeri Tıbbiye'ye kaydolmuştur. 1903'te yüzbaşı rütbesiyle Askeri Tıbbiye’den mezun olmuştur. Bağdat 1923′te Lozan Antlaşması imzalanınca Bağdat'a geçmiştir. Türkiye'nin Naifa Vekili ve Diyarbakır milletvekili Feyzi Pirinççioğlu'yi eleştirmiştir. La Question Kurde 1939'da Bağdat’tan Türkiye’ye dönmüş ve 1946′da Türkiye İşçi ve Çiftçi Partisi’nin kurucu üyelerinden olmuştur. “La Question Kurde”’ Kitabını Neden Yazdı? Dr. Sekban Hakkındaki en büyük tartışma, hiç kuşkusuz 1933 yılında Paris’te Fransızca olarak basılan “La Question Kurde” (Kürt Meselesi) isimli kitabı üzerinden yürütülüyor. Bu kitabında Sekban, Kürtler’in aslında Türk olduğunu söyler. Kitabın, zamanın hükümeti tarafından ve hatta günümüzde bile propaganda aracı olarak kullanıldığını görüyoruz. Ancak Sekban, yıllar sonra Musa Anter’e anlattığına göre böyle bir şeyi tasavvur dahi etmemiştir. Kendi deyimiyle “sahte ve uyduruk” olan kitabını yazmasının nedeni şudur: “1925’te Kürdistan sahipsiz kalmış, her türlü zulüm ve soykırıma tabi tutuluyordu. Ne Avrupa’dan ne de İslam aleminden en ufak himaye ve protesto gelmiyordu. Tüm inisiyatif Ankara’nın faşist hükümetine kalmıştı. Biz de dışarıdan bir şey yapamıyorduk. Aslına bakarsanız Türklerin isyan bildiği hareketler Atatürk’le yapılan antlaşmaların yerine getirilmemesine bir reaksiyondu. Çünkü Kürtler, gaddar İttihat Terakki Partisi ve padişahlardan, Cumhuriyet kurulduğunda çok insani davranışlar bekliyordu. Fakat baktılar ki Cumhuriyet idaresi Kürtlere daha ağır baskılar getirdi. İşte ben Nuri Sait Paşa’yı İstanbul’dan tanıdığım için kendisinin Kral I. Faysal döneminde Irak’ta kurduğu hükümette sağlık bakanı oldum. Herhalde üzüntüden olacak ki, verem başlangıcı bir zafiyet geldi. Almanya’ya tedaviye gittim. Alman gazeteleri her gün Türkiye’deki vahşi olayları yazıyorlardı. Bu üzüntüler içinde şöyle düşündüm: Ankara’nın cahil ricali bütün dünya Türk diyor, bari bende ‘Kürtler Türk’tür’ diyeyim de belki Kürtlerin üzerindeki bu zulümler hafifler. İşte bu sahte ve uyduruk kitabımı bu fikirle hastanede bana gelen kağıt peçeteler üzerine yazdım. Hastaneden çıktıktan sonra Paris Sorbon Üniversitesi’nin matbaasında da bastırdım. Ama arkadaşlarım çok üzüldüler. Dönüşte Şam’da Celadet Bedirhan’la birlikte yemek yiyorduk. Bize tanımadığım bir Arap yemeği geldi. Celadet Bey’e ‘Bu nedir’ diye sordum. Dedi ki “Doktor, patlıcandır ama sen kabak diyebilirsin!…” Anladık ki Celadet Bey benim kitabımı kastediyor. Sonra daha basit tenkitler de ileri sürüldü. Güya ben İstanbullu Çerkez karımın etkisinde kalmışım. Karımın İstanbul hasreti yüzünden kitabı yazmışım ve gayem Atatürk’ün affına uğramakmış… Halbuki yemin ediyorum böyle bir şey yoktu.” (Musa Anter / Hatıralar 1. cilt)